Kadı Efendi, gasbedilen kıymetli eşyalar ortaya çıkarılıp huzura getirilince; meğer on adet tosun adağı varmış, onları kestirmiş!
Halife Harun Reşid:
- Zaten evvelinden de bazı tespitlerimiz vardı, sizin “fare” ismini taktığınız kişiler hakkında. Siz, vakit kaybetmeden evlerin etrafını kazmaya başlayınca, arkadaşlarımı da tam teçhizatlı harekete geçirdim. Her şeye samimi yaklaştılar, gizli yerlere, kılık kıyafet değiştirerek bizi de alıp götürdüler. Tüccar, asker, bey, kervancı, garip, mazlum tiplerinde muhtelif ve bir o kadar da hususi işler yaptık; icabında yemekler yedik, pazarlık yaptık, bir şeyler sattık, satın aldık, duvar ustalığından, berberliğe kadar çeşitli işlerimiz oldu. Daha doğrusu kılıktan kılığa girdik, çıktık. Bunların hepsini de saraydaki vazifeli adamlarım yaptı, bizi de memurlarıymış gibi aralarına aldılar. O sıralar Bermekî ailesinden Kadı Efendinin yardımcısının telâşı çok büyüdü. “Yakalanacağım…" korkusuyla hepten tedirgin oldu, kendini kolay ele verdi. Çağırdık bir han odasına, söylenen sürede gelmedi. Yüzüme karşı söyleyemeseler de "Bu kadar da fazla…” deyip bana kızan, hatta halifelik adına pek üzülenler bile olmuş. Onlara rahat olsunlar diye “Üzülmeyin, o fare yakalandığında bütün ziyafeti ben vereceğim!” sözünü verdim. Bilhassa hanımlar memnun olup bu işe pek sevinmişler. Kocalarına “Sözünde dur! Ne lazımsa fazlasını yap! Yoksa halifeye şikâyet ederiz!” diyenler bile olmuş.
- !!!
- Başlattığınız müdahale tamamlanana kadar da sık sık söz edildi. Kadı Efendi de bunu şeref meselesi yapmış. Gasbedilen altın, gümüş ve çeşitli kıymetli eşyalar ortaya çıkarılıp huzura getirilince; meğer on adet tosun adağı varmış, onları kestirmiş. Bugün bütün Bağdat ahalisi bu ziyafetten nasiplenecek biiznillah. Söz konusu olan farelerden biri Kadı Efendi değil onun yardımcısı çıktı. İşler mühim olduğundan saklı tutuldu. Her şey ayan beyan olunca, şüpheler kalkınca ancak açıklandı. Bildiğin bütün faaliyetler bugün neticelendi.
- Devletin kuvveti.
- Evet Behlül! Devlet sabırlı ve kuvvetli olmasaydı adâlet yerini bulmaz, nizam, intizam kurulamazdı.
Yemekler yenirken bile gözüm Sultan’ımızda, edebe mugayir bir şey yapmayayım diye aklım fikrim ise olup bitenlerdeydi hâlâ. Adâletin tecelli etmesine yardımcı olduğuma, yeterince çalışma imkânı bulmama pek seviniyordum.
Aklımdan çıkmıyordu Basra’ya gidişim ve başıma gelenler; ölümün kıyısından dönmüştüm. Bağdat’a gelişim sığındığım yer ve oraya Hacı’nın gelişi, başından geçenleri anlatması, elinden tutup saraya çıkarmam. Bunlar sıradan şeyler değildi. Düşündüm, bu işlerin bu kadar çabuk ve bir o kadar da âdil bir şekilde çözülmesi Rabbimizin bir lütfuydu. Çok çabuk çözüleceğini beklemiyordum ama hızlı oldu her şey. Bu arada Sultan’ımızın sesini duydum:
- Behlül!
- !!!
- Behlül! Sana diyorum.
- Buyur Efendim.
- Yüzüme bakarak uyuyan insan da ilk defa görüyorum Behlül!
DEVAMI YARIN