Aklımın kenarından geçiremeyeceğim bir durum oldu; Suç üzeri yakaladığımız Kadı Efendi, vezirlerle kol kola içeri girmesin mi?
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîminde, Bakara, 9-10. âyet-i kerimelerinde “Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir… Onların kalplerinde hastalık vardır. Böyle davrandıkları için Allah kalplerindeki hastalığı artırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlar için elim bir azap vardır.” Vesselam…
- !!!
Son söylediklerime cevap vermeyen Sultan’ım bıyık altından tebessüm eder gibiydi. Bu rahatlığına pek mânâ veremesem de gözümden kaçmamıştı. Böyle iki ahbap, dost, iki kardeş gibi konuşarak alt kattaki aşevine indik. Buraya şimdiye kadar, hele sabah erkenden hiç girmemiştim. Bizim fakirhaneden farksız; yemek, yağ, keskin soğan, sarımsak ve sirke kokusu her tarafı kaplamıştı. “Bu ağır kokular içinde nasıl yemek yiyorsunuz?” diyecek oldum, Halife hazretleri, içimdeki sesi duymuşçasına hemen izah etti:
- Bu durum yalnız sabahları oluyor Behlül!
- Sabahın ne suçu var Sultan’ım?
- O uzun mesele… Hadi kahvaltıya.
Birlikte kahvaltı sofrasına oturduk. Aklımın kenarından geçiremeyeceğim bir durum oldu; Suç üzeri yakaladığımız Kadı Efendi, vezirlerle kol kola içeri girmesin mi? Neredeyse hepten oynatacaktım! Onlar da sipariş vermişiz gibi hiç tereddüt etmeden de bizim sofraya yöneldiler. Çok tabii bir tavır içinde ve gözlerimin içine bakarak “Fareler reisliğine devam edecek misiniz Behlül?” diye suâl edince daha çok şaşırdım:
- Devam edeceğim! Sultan’ımız, bizi azledinceye kadar! Niçin sordunuz?
- Dün işin çoktu, bugün belki hacet kalmamış olabilir!
- !!!
Konuşulanları dinleyen Sultan’ımızın tebessümü, daha büyüyerek gülmeye dönüşünce bu işin içinde bir iş olduğunu anladım. Acaba neydi? Aklıma neler gelmiyordu ki! Her iş gibi bunun da önceden tasarlandığını, zamanı ve zemini gelince de yerine getirildiğini düşünmeye başlamıştım ki Sultan’ımız yine o eşsiz ferasetiyle söze başladı:
- Hiç olacak şey miydi Behlül’üm? Senin için, Dicle kıyısındaki otlar üzerinde çok uyudum!
- Bana niçin haber vermediniz Sultan'ım?
- !!!
Cevap verilmemesi üzerine Kadı, Halifemize hitaben:
“Sultanım hepsi de çorap söküğü gibi söküldü. Kapalı ve meçhul bir şey kalmadı…” deyip müsaade istedi ayrıldılar. Gidenlerin peşi sıra şaşkın bakışlarımı görünce, hadiseyi yeniden izah etme mecburiyetinde kaldı Sultan'ım:
- Fare reisliği işine herkes taaccüp etmiş, şaşırmıştı Behlül. En çok da böyle kitaplarda yazılı olmayan bir vazifeyi; size bir fermanla verdiğimden dolayı bana şaşıyor ve bir o kadar da kızıyorlarmış! Bu zaman zarfında biz de boş durmadık elhamdülillah!
- Anlamadım Sultan’ım.
DEVAMI YARIN