"Geç de olsa dersimi aldım hayattan Hâkim Bey!.."

A -
A +
 
 
Hâkim, kaçan kızı oğlanı, babasını, muhtarı, âzâları hepsini içeri çağırdı. Onlara yemin ettirdi doğru söyleyeceklerine.
 
Lütfü Hoca müdâfaasını yapıyordu:
- Ben zor biri değilim aslında Hâkim Bey. Herkes gibi doğrularım, yanlışlarım, kusur ve kabahatlerim var. Sütten çıkmış ak kaşık da demiyorum kendime. Ama kimsenin oyuncağı değilim! Kimseye muhtaç ta... Kendimi başkalarından üstün gören biri de değilim. Kulak asmıyorsam artık etrafa, bu benim isteğim değildir. Her duyduklarıma inanılmayacağını, bugüne kadar aldatıldıklarım, kandırıldıklarım öğretti.
- Onun nasıl sadist biri olduğunu, hak hukuk tanımadığını kazamızın Müftüsüne sorun!
- Lütfen Savcı Bey! Devam et Lütfü Karadayı.
- Hâkim Bey! Belediye Reisimiz Zeki Bey ve Kaymakam Beyimizin himmet ve direktifleriyle kendi köyümün imtihanına girdiğimi hazmedememiş olmalılar ki Müftü Beyler dışarıda da bana parmak sallayarak “Şimdi sen görürsün gününü!” dedi, kusmuğunu üzerime atıp geçti. Ne büyük bir yolsuzluk yapmışım yeni fark ediyorum! Efendim!
- Efendimli hitap etme!
- Peki Hâkim Bey! Geri duruyorsam insanlardan ve korkuyorsam anlatılanlardan, bu benim suçum değil. Herkesi kendim gibi görmeyeceğimi, bana insan sandıklarım öğretti. Geç de olsa dersimi aldım hayattan. Soğudum dost sandıklarımdan. Her uzatılan el tutulmazmış aslında. Bunu da bana, yine en sevdiklerim öğretti.
Yaşamak zor değilmiş aslında. Zor olan, kimseye itimat edip güvenmeden yaşamakmış. Sırtını yasladığın duvarın altında ezilmekmiş zor olan. Bunu da bana, dost sandıklarım öğretti.
Yalnızmışım çıktığım her yolda. Tutunduğum her bir insanda, daha çok yara aldım. İnanmıyorsam artık vuslatlara, bunu bana, dürüst sandıklarım öğretti.
Dünya fâni, beklentiler boşaymış meğer. Hiçbir şeyin kıymeti olmadığını, aslında hiçbir şeye gücümüzün yetmeyeceğini, o dert sandıklarımızın bir hiç olduğunu, seneler geçtikçe, toprağa verdiklerim öğretti.
Bugün burada yaşadıklarım da bana ömür boyu yetecek kadar fazla geldi. Her karara razıyım...
Hâkim, kaçan kızı oğlanı, babasını, muhtarı, âzâları hepsini içeri çağırdı. Onlara yemin ettirdi doğru söyleyeceklerine. Neticede adalet tecelli etmeyecek ve bir masum insanın, dolayısıyla bütün aile efradının dünyaları kararacaktı! Bir ömür tesir edecek ağır bir ceza alacak, insanlar perperişan olacaktı.
Kız, korkusundan yalan söylediğini, muhtar da doğruları olduğu gibi anlatınca savcının yüzü kızardı. Biraz önce salya sümük kükreyerek tahrik ettiği odada başı önde kalakaldı.
Konuşmalardan, sual ve cevaplardan sonra Hâkim, beraatımıza karar verdi. Bu arada kapı önünde bir bağrışma koptu. Meğer İd’deki memurlardan duyanlar orada toplanmışlar, “Eğer Lütfü Hoca nâhak yere mesleğinden uzaklaştırılırsa” peşini bırakmayacaklarına, icap ederse en yüksek mahkemelere taşıyıp adaletin tecelli etmesine çalışacaklarına yemin etmişlermiş.
Kapıya çıkınca boynuma sarılıp ağlayanların haddi hesabı yoktu. Kaymakamın şoförü Hikmet Efendi gülerek yanıma geldi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.