"Gelişigüzel 'evet' diyenler için kullanılır bu ifade Efendim..."

A -
A +

"Halifeliğin bütün kötülüğü AHFEŞ KEÇİSİ gibi baş sallamaktan ibaret olsa idi dünyada bundan az kötülüğü olan bir meslek olmazdı..."

 

 

 

Behlül Dânâ:

 

- Yediğin ekmeğin, içtiğin suyun, soluduğun temiz havanın kadrini bilirsin. Yaptıklarının hesabını verirsin. Görüyorum ki sultanlığın bütün iyi taraflarını ve fenalıklarını çok eski halifelerden daha iyi biliyorsun. Tevekkeli dememişler, "Çok yaşayan mı bilir, çok gezen mi?" Ben bütün bu kötülükleri yani mazarratları ve iyilikleri tarttım. Kötülükler daha ağır bastı. Meşhur bir tabir var: "Gülü seven dikenine katlanır…” Halifeliğin bütün kötülüğü AHFEŞ KEÇİSİ gibi baş sallamaktan ibaret olsa idi dünyada bundan az kötülüğü olan bir meslek olmazdı.

 

- O da ne demek Behlül?

 

- Her söyleneni, her hareketi düşünmeden, söylenen şeyi akıl etmeden doğru ve yerinde bulanlar, gelişigüzel "evet" diyenler için kullanılır bu ifade Efendim.

 

- Yani söylenen bir şeyi, anlamadan tasdik edenlere mi öyle deniyor?

 

- Bir bakıma öyle. Ya da konuşanı dinlemediği hâlde, iş olsun kabilinden dinlermiş gibi yapanlara “Bu da Ahfeş’in keçisi gibi baş sallıyor...” sözü söylenir. Her fikri başını sallayarak kolayca tasvip ve tasdik edenler için kullanılan bu ifadenin hikâyesi var.

 

- Nasıl?

 

- Hikâye şöyle Efendim.

 

- İyice merak ettim.

 

- Basra âlimlerinden, adı Ebül Hasan-ı Belhî olan ancak gözündeki bir kusurdan dolayı “Ahfeş" lakabıyla meşhur bir medrese talebesi varmış. Ahfeş, çok iyi bir talebeymiş; fakat bir kusuru varmış! Çalışması gereken dersi birisine anlatmazsa; o mevzuyu, konuyu da anlaması mümkün olmuyormuş.

 

- Çok garip!

 

- Evet Sultan’ım! Ahfeş’in, gayretini gören hocası Sibeveyh, “Ezberlediğin derslerinin aklında kalabilmesi için, birilerine anlatman elzem. Muvaffak olabilmen için bunu yapman şart evladım!” demesi üzerine Ahfeş, hocasının tavsiyesine uyarak kimi yakalarsa tutup ona dersini anlatmaya başlamış. Derken bu durumdan dolayı herkes ondan kaçar olmuş. Öyle duruma düşmüş ki dinleyecek kimse bulamamış. Elbette böyle olunca muvaffak olması da zorlaşmış.

 

- Allah Allah! Eee?

 

- Buna üzülen Ahfeş, evinin bahçesinde otururken başlamış kendi kendine… "Benim hâlim ne olacak? Benim hâlim ne olacak?" diye dertlenmiş…

 

Böyle yakınıp dururken, yakınında otlayan keçisiyle göz göze gelmiş! Keçi, geviş getirirken, Ahfeş’e doğru melul melul bakıyor, bazen de başını sallıyormuş…

 

O anda Ahfeş’in gözleri parlamış! Hemen kitabını alıp başlamış anlatmaya! Anlatırken de keçinin başına bağladığı ipi çekerek “anladın mı?” diyerek ikaz eder ve kendisini tasdik ettirirmiş. Ahfeş, anlattıkça, keçi de ipi çekilince güya “anladım efendim, tabii efendim...” dercesine, mecburen başını öne eğiyormuş. Bu hoca talebe münasebetine öyle alışmış ki keçi, bir süre sonra Ahfeş’in “anladın mı?” hitabını duyar duymaz, ipinin çekilmesine lüzum kalmadan başını öne eğer olmuş. Bu yüzden Ahfeş, derslerinde tekrar eski muvaffakıyetini de yakalamış.

 

- Peki, konuşturabilmiş mi keçiyi?

 

- Efendim, maalesef!

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.