Bir çocuk karşısında bir muallimin bu kadar yenik kalması hiç olacak şey değildi. Son bir hamleyle kuvvetini topladı...
Nuri Öğretmende, yılların yorgunluğuyla birlikte, gittikçe ahlaki değerlerin kaybolma endişesi, korkusu vardı. Her tarafta tuzak gibi gizlenmiş bu bataklıklara düşüp ziyan olanlar o kadar çoktu ki... Kollarındaki titremede, yaptığı her yanlışta o yorgun yıllar vardı. Bilerek ve isteyerek, çevresine ve kendine zarar vermeden mesafe almak onun için çok mühimdi. “Hissikablelvuku” ile iş yapmakta, boğazında düğümlenen bir armut büyüklüğündeki yumru içinden çıkan, susturamadığı, durduramadığı o canavar nefsinden bizardı. Kendinden başka kimseden nefret dahi etmeyen aşağılık nefsiyle boğuşmaktan yorulmuş, öylesine debelenip duruyordu.
Bir çocuk karşısında bir muallimin bu kadar yenik kalması hiç olacak şey değildi. Son bir hamleyle kuvvetini topladı:
-Bu sonuncusunu pek iyi anlayamadım, Ali.
-Hata benim efendim! Şöyle izah edeyim: Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü yettiği kadar iyilik, hayır ve hasenat yapana veriyor malumunuz. Şimdi gücüm, kuvvetim bu kadar olduğuna göre, ebedî saadet yerimiz Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadar demektir. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim ümidindeyim. Bundan daha kârlı bir yatırım olur mu hocam?..
Gayriihtiyari; "Birkaç simit parasına Cennet'i satın almak hesabı" diyen Nuri öğretmen, dolan gözlerinin, sel olup akmaması için kendini zor frenliyordu. Bakışlarını tavana, oradan pencereye çevirdi. Ali ile göz göze gelmek istemiyor, acizliğinin küçük bir çocuk tarafından görülmesini ise asla… Başını "evet" manasında sallarken; kendi küçük, yüreği kocaman çocuk Ali'nin saçlarını okşayıp evine yolladı.
***
Kafasındaki en büyük emeline ulaşmanın hoşluğuyla sınıfından çıkarken peşi sıra Nuri öğretmenin baktığını görmedi Ali. "Olur mu, olmaz mı?” diye günlerce düşünmüştü bugünkü planını. Nihayet nefsini, kimin ne diyeceğini, Yılmaz’ın tepkisini, Nuri muallimin nasıl karşılayacağını çoktan geride bırakmıştı. İçindeki niyetine baktı sadece. Dünyalık hiçbir menfaat düşünmüyordu, alkış, desinler, aferin asla...
Ona göre bahar geçmek üzereydi. Tatil iyice yaklaşmıştı. Yenidünyalar, erikler salkım saçak, sardunyalar sarardı ve büyük tarlalardaki yeşillikler diz boyu oldu, meyve ağaçları meyveye durdu, yeşil orkideler, sıra sıra ıhlamurlar ve daha neler neler… Dirsek kemiklerinden boynuna doğru yürüdüğünü düşündüğü sivrisineklerle parkın ortasına vardı. Kızgın güneş, tepeden çoktan uzaklaşmış ufuk hattına yaklaşmıştı.
Ali de kendince çok zor olanı aşmış, öğretmenine diyeceğini demiş, ilk hediyesini de vermeye muvaffak olmuştu. Hediyesini vermesine vermişti ama kendini de böylesine eksik görmemiş ve düşünmemişti. Her şeyi noksan, eksik, kusurluydu ona göre...
DEVAMI YARIN