"Günden güne kötüleşiyor ne yapacağımızı şaşırdık!"

A -
A +
 
 
Sabır ve kanaati kendine yol tut bu derdi huy edinenler elem çekmez.
 
İbrahim Hakkı seslendi:
- Baba neredesin?
- Buradayım oğlum, yanındayım.
- Sayıklıyor, inşallah kurtulur!
- Ellerim uyuştu baba! Ellerim, ayaklarım! Baba bak baba... Baba annemi görüyor musun baba? Bembeyaz her yanı! Beyazlar içinde bakıyor gülüyor bana... Anneciğim, anneciğim! Bırakma beni!
- Bir haftadır böyle yavrucağız... Bazen sayıklıyor, bazen hâlsiz! Günden güne kötüleşiyor ne yapacağımızı şaşırdık.
- Sabır Derviş Osman, sabır ve tevekkül… Sabır ve kanaati kendine yol tut bu derdi huy edinenler elem çekmez.
- Öyledir hocam!
             ***
Molla Muhammed ve arkadaşı Yusuf Efendi; talebe evinin avluya açılan arka kapısından içeri girdiklerinde çok şaşırdılar. Bal ve çörekotundan yoğrulan bir yemek getirmişlerdi… Bütün gözleri üzerlerindeydi. Derviş Osman, onların geçmesi için kenara çekildi. Güler yüzlü ve hafif topluca Yusuf Efendi; Molla Muhammed arkadaşının aksine hiç konuşmazdı; gelip sessizce içeri girer, yine sessizce bir gölge gibi sıvışır çıkardı. Onun için olsa gerek arkadaşları “Sessiz Yusuf” diyorlardı ona. Her ikisi de sanki emir almışlar gibi doğru İsmail Fakirullah hazretlerinin yanına gidip elini öptü hürmetle boyun kırıp dizinin dibine oturdular.
- Molla Muhammed!
- Buyurunuz efendim.
- Veba; mütehassıs olduğun bir hastalık. Önce senin ilmine mağlup olur.
- Estağfirullah efendim! Bütün hekimler gece gündüz çalışıyor fakat çare bulamadılar. Tillo ve etraftaki kasabalarda insanlar vebadan kırılıp gidiyor. İlaçlarımızın faydası olmuyor, şaşırıp kalmışız efendim! Himmetinize muhtacız efendim.
- Allahü teâlâ dert vermişse onu dermansız bırakmaz! Arayıp bulmak lazım mollam!
- Sizin bu karışımınıza kadar herhangi bir ilaç yapamadık! efendim.
- İnşallah bulunmuştur! Tereddüt ve şüphe etmeyin! Sebeplere yapışın Allahü teâlâ insana lazım olan her şeyi yaratmıştır. Aramak bulmak da bize düşüyor...
- Emriniz üzere bunu hazırladım efendim!
- Uykusunda sayıklıyor yine!
- Ah efendim, bazen çok daha korkunç oluyor!
- Hastalık hâli öyledir Osman’ım; bazen sayıklar, bazen inler, bazen ağlar, kimi zaman da gözüne uyku girmez.
- Hepsine şahid oldum efendim!
İsmail Fakirullah hazretleri, sessizce getirilen bal ve çörekotu karışımını ve bir de şimşir kaşık aldı, ağır adımlarla İbrahim’in yanına geldi. Kulağına eğildi; muhabbet dolu ve sakinleştirici sesiyle bir şeyler fısıldadıktan sonra elindekini çocuğa yedirdi. Hiç itiraz etmiyordu. Oysa biraz önce babasının hazırladığı hiçbir yemeği yememiş, sütü, ayranı içmemişti. Kâfi miktarda karnını doyurduğundan emin olduktan sonra, yeniden yatırdı ve üstünü örttü. Molla Muhammed’e hitaben:
- Mollam senin vazifen bu ilaç olabilecek karışımı yapmaktı. Benimkisi de büyüklerime sığınarak yedirmek… Şifa Rabbimizden.
- Âmennâ ve saddaknâ.
- Evet, hâlâ sayıklıyor ama geçer biiznillah!
- Peki uyanır mı?
- Uyanır uyanır!
- Çocuk uyanır uyanmaz o karışımı yedirin. Şifa Allahü teâlâdan.
- Peki efendim! DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.