Günlerin çileli geçse de sence, Düşün taşın Ali, yerli yerince?

A -
A +
Evine dönerken küçük Ali, köyünü, babasını hatırladı. O gün ne güzeldi. 
 
 
Cümle eşya Halıkındır, kul eliyle işlenir,
Emr-i Bari olmayınca, sanma bir çöp deprenir.
“His âlemi, duygu dünyası zengin insanlar, bilhassa hanımlar pek narin, oldukça kibar hareketlerle ifade ederler düşüncelerini” diyordu Ali’nin babası. Her ne hikmetse bugün çok keyifliydi.
              ***
Ey kalbim, sana ne desem de azdır,
Bil ki çetin kıştan sonrası yazdır!
Bu hayatın dünyada çok benzeri,
Hem paha biçilmez olmaz ederi.
 
Günlerin çileli geçse de sence,
Düşün taşın Ali, yerli yerince?
 
Evine dönerken küçük Ali, köyünü, babasını hatırladı. O gün ne güzeldi. Sabahki sisin ardından bardaktan boşanırcasına yağmur yağmış, sonra da sımsıcak, ışıl ışıl bir güneş çıkmıştı. İrili ufaklı ağaçlar yağmurda yıkanmış, yaprakları, bulutların arkasından yeni çıkmış güneşte pırıl pırıl yakuttan bir mücevher gibi parlıyordu. Mis gibi havada toprağın o kendine has kokusu. Bulutların uçuştuğu deniz mavisi gökyüzü. Serçeler dallarda, yuvalarında cıvıldaşıyor. Kuzular, koyunlar meleşiyor, başağa yeni durmuş zümrüt tarlalar, rengârenk çiçeklerle bezeli çayırlar, köpük köpük çağlayan sular, kemerli taş köprüler… O gün içimiz, dışımız huzur, mutluluk doluydu… Nasıl olur da coşmazdı insan, bu güzelliğin karşısında?
Böyle bir güne uyandığınız ve pencereyi açtığınız zaman, içeriye dolan mis gibi tertemiz hava mutluluk taşımaz mı ruh âleminize? Cennet misali tabiatla iç içe gülüp söylerken insan; bir “yaşasın” çığlığı atmaz mı, bir anda?
O sabah uyandığımda dilime dolanan söz babamın; “hayırlı sabahlar çocuklar” cümlesi idi. Hâlâ mırıldanıyorum bu yadigâr cümleyi. Babamdan çok güzellikler kaldı miras. Onlarla şeref duyuyorum, şeref buluyorum hâlâ.
 
Hazinenin yolunu tarif ettiler sana!
Kavuşmak istiyorsan, gitmelisin o yana!
 
İçi kıpır kıpırdı. Kışı, soğuğu çoktan unutmuştu Ali.
“Kuşlar burada da cıvıldaşıyormuş, kediler oradan oraya miyavlayarak sevinçle kaçışıyormuş. Çocuklar parklarda dolu dolu eğleniyormuş…”
“Allah Allah! Ben şimdiye kadar neden göremedim bu güzellikleri acaba?”
Hafiflemiş gibiydi sanki. Yürümeye, koşmaya başlasa, hiç yorulmadan eve kadar giderdi. Köyünde olsaydı Palandöken’in eteğine varacakmış gibi bir duygu seline kapılırdı mutlaka.
Pek mühim bir şey de yoktu. Günlerdir yağan karla karışık yağmurun ardından güneşin bulutların arkasından gülümsemesinden başka… Bunları hissetmesi, sevinmesi için bugünü yaşaması yeterliymiş meğer…
Oysa yağmuru ne kadar da çok severdi. Sokaklardaki çöpü, kiri, pası silip süpürdüğü gibi ruhunu da temizlerdi o rahmet dolu yağmurlar.
“Yorulana kadar yürümek hatta koşmak isterim, seyretmek isterim bütün pisliklerin sürüklenişini. Köyümüzün yaylasında, yağmur altında kalmayanlara da bunun tadını anlatamam ki?”
DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.