"Hadi nazlanma da anlat Tanju Ömer Muhtar mıdır, nedir?.."

A -
A +

Tanju:

 

- Böyle yapmakla üzüyorsun Jale! Şimdi ben Alman mütefekkir Goethe’den bahsetseydim, onun ismine izafeten daha iyi anlaman için de “Bütün canlı mahlûkatın bağırsaklarının dış dünyaya açılan kapısı…” diye izahatta bulunsaydım kabul eder miydin?

 

- Sen de fazla oluyorsun Tanju!

 

- Ama Ömer Muhtar ismiyle dalganı geçersin! Bunlar için bir beis yok!

 

- !!!

 

- İşte problem burada Jale! Sen, ben aynaya bakıp objektif göremiyor, sağlıklı düşünüp karar veremiyoruz. Aklımızı, zekâmızı kiraya vermişiz. Beyin bizim ama ekip biçen, hasat edenler başkaları.

 

- Bunlar çok derin laflar!

 

- Derin mi değil mi bilmem ama adil olmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum.

 

- Hadi nazlanma da anlat Tanju. Ömer midir, nedir? Kimdir, necidir, ne yapar, ne yer içer?

 

- Jale! Çok ön fikirlisiniz!

 

- Sanki sen değilsin de! Promete'yi, Eros’u, Zeus'u ezbere anlatırdın!

 

- Yine anlatırım! PROMETE bir Tevfik Fikret şiiridir. Bunu bir kafana koy! Tevfik Fikret niçin bu isimde bir şiir yazmıştır? Şunun için: Osmanlı'nın son dönemlerinde “Nev Yunanîlik” akımı yaygınlaşmış. O da bu akıma destek veren şairlerdendir. Devletin durumundan hoşnut değildir. Bu şiirinden o hoşnutsuzluğu yıkacak olan kahramanın hasretini çeker ömür boyu. Müdafaa ettiği kahramanlık idealini Promete adlı şiiriyle dile getirir. Yunan mitolojisindeki Prometheus’tan ilham almıştır. Prometheus, tanrılara karşı güya insanlığın faydasına çalışmış bir kahramandır, ölümlülerden uzak tutulan ateşi tanrılardan çalıp insanlara verir. Zeus onu ebedî bir cezaya mahkûm eder. Bu ceza mucibince Kafkas Dağları’nda büyük bir kayaya zincirlenen Prometheus’un ciğeri, her gün bir akbaba tarafından sökülüp yenmekte; sökülen ciğer geceleyin kendini yenilediği için de bu işkence devam etmektedir. Bir gün Herakles gelip onu kurtarır. Daha anlatayım mı?

 

- Bari Tevfik Fikret’in şiirini de oku da tam olsun.

 

- Hay hay!

 

 

 

Kalbinde her dakika şu ulvî tahassürün,

 

Minkar-ı âteşini duy, daimâ düşün:

 

Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım?

 

Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?

 

 

 

Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey!

 

Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa… Ey!

 

Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî-i milletin,

 

Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı Fikret'in.

 

 

 

Yüklen, getir ne varsa biraz meskenet-fiken,

 

Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen,

 

Esmâr-ı bünye-hîzini, boş durmasın elin.

 

Gör dâima önünde esâtir-i evvelin.

 

Gökten dehâ-yı nârı çalan kahramânını...

 

Varsın bulunmasın bilecek nâm ü şânını.

 

 

 

- Hadi şu bizim Muhtar Efendiyi de anlat bakalım neymiş öğrenelim!

 

- Öyle aşağılayacaksan, anlatmam!

 

- Hadi nazlanma da anlat Tanju! Ömer miydi, Osman mıydı? Unutturmadan anlat da kapatalım bu bahsi. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.