“Hanım, galiba kalbini kırdım, özür dilerim…”

A -
A +

Kadıncağız kocasının bağırmasına itiraz etmeden ve hiç sesini çıkarmadan kurmuş sofrayı ve “Buyur bey, afiyet olsun...” deyip davet etmiş nazikçe de…

 

Adam, hışımla sofraya oturmuş, iştah kabartacak bir zevkle ağzını şapırdata şapırdata yemeye başlamış. Yemek tuzsuzmuş. Birkaç lokma yedikten sonra “Bu ne biçim yemek? Tuzsuz!” demiş, karısından tuz istemiş. Bir taraftan da ha bire yemesine devam ediyormuş.

 

Hanımefendisi; “Bey afiyet olsun. Sen yiyedur ben bulur, getiririm…” deyip mutfağa girmiş.

 

Adam ikide bir; “Tuz nerede kaldı? Çabuk ol nankör kadın!” diye bağırıp çağırsa da hanım “Geldim geldim…” deyip evin içinde tuz arıyormuş gibi yapmış, ağırdan almış. Ne kadar istemişse de tuz bir türlü sofraya gelmemiş.

 

Neyse adam, tuzu isteye isteye karnını doyurmuş, arkasına yaslanmış. Sonra aklı başına gelmiş. Az önce nahak yere hatununun kalbini kırdığını hatırlamış. Yüksek sesle haykırmış yine “Hanım, galiba kalbini kırdım, özür dilerim…” demiş. Bunun üzerine hanımı mutfaktan çıkmış, elinde tuzla koşarak gelmiş.

 

Adam, hanımefendisinin bu hızına şaşırmış ve merakla sormuş; “Bu ne telaş? Karnım doyduktan sonra tuzu ben ne yapayım?” demiş.

 

Karısı da ona; “Kalbimi kırdıktan sonra dilediğin özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibi değil mi bey?” demiş, noktayı koymuş!..

 

Evet, kalp kırmamaya çok dikkat etmeliyiz. Ufak tefek şeylerden hem muhataplarımızı kırmamak, hem de kırılmamak lazım. Gönül denilen şey aslında sevmek demektir. Sevip kıymetini de bilmek... İnsanlar için güzel dostluklar kurması kadar, dostlarına olan muhabbetini göstermesi de pek mühimdir. Bunun birçok yolu var elbette. Bazen küçük bir tebessüm bile yüreklere su serpen muhteşem bir sevgi şelâlesi oluşturabilir.

 

Nefise Hanım, daha önce de demiş olmalıyım; o benim hem kalıp doktorumdu hem de kalp… Yani hem bedenimin şifa bulmasına hem de gönlümün küfür pisliklerinden temizlenmesine tabiplik yapıyordu. Öyle alışmıştım ki onunla istişare etmeden bir iş yapamıyordum. Maşallah o da çok memnun olduğunu her hâliyle önüme saçarak tereddütlerimi izale edip gideriyordu. Erişilmez bir hazineydi benim için. İnsan böyle bir serveti bulup da onu görmezlikten gelebilir miydi? Ancak ahmak olanlar belki…

 

Tuz misalinden sonra bana döndü tebessüm ederek “Jale’ciğim, beyine nasıl hitap ediyorsun?” diye sordu. İlkin ne diyeceğime tereddüt etsem de doğruyu söyledim;

 

- Direkt ismini veriyorum.

 

- Nasıl?

 

- Yani sadece “Tanju” diyorum.

 

- Güzel bir sıfat falan ilave etmiyor musun?

 

- Uzun zaman aşk hayatı yaşadığımızdan olsa gerek, o zaman nasıl hitap ediyorduysam, evlendikten sonra da aynısına devam ediyorum.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 



UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.