Hasan Baba'ya olan muhabbetimi anlatmaya kelimeler yetmiyor...

A -
A +

“Oğul, Hacı Hafız Lütfü Hoca!” diyen müşfik sesini duyduğumda kendimden geçtim. Bütün sıkıntılarımı unuttum...

 
Lütfü Hoca:
-İmtihana girenlerin çoğu meslektaşım olduğu için onların üzülmesinden dolayı sevinemiyordum. Kapıdan çıkınca, beni gören Durmuş Çavuş, insanları yararak yanıma geldi. Ne olduğunu tam anlamadan bir punduna getirdi, beni sırtladığı gibi caddeye doğru koşmaya başladı. “Yapma, etme!” dediysem de güçlü, kuvvetli pazulu kollarından kurtulamıyordum.
“Hocam dönen fırıldakları öğrendik! Sağ olsun Reisimiz Zeki Dilek Bey her şeyi anlattı. Sözüm vardı, şimdi onu yerine getiriyorum! ‘Eğer Lütfü Hoca imtihanı kazanırsa Kasap Bekir’in dükkânına kadar sırtımda taşıyacağım!’ diye söz vermiştim. Sen bırak kazanmayı bütün yarışmanın birincisi oldun.”
Diğer arkadaşların da yardımıyla Durmuş Çavuşu zar zor durdurabildik. Zaten kaç vakittir heyecanımdan doğru dürüst bir şey bile yememiştim. Oradaki Koçkanslılar ve akşam misafirleri olduğum Hasan, Sebahaddin efendileri de alarak nefis bir döner ziyafeti çektik. Niyetim hepsinin ücretini ödemek, bugünü taçlandırmaktı. Baktım hesap çoktan kapatılmıştı. Memleketimizin güzel insanları, yeme yarışında değil, yedirme yarışında ipi göğüslüyorlardı. Hâlâ da ödemeyi kimin yaptığını tam öğrenemedim. Bütün Koçkanslılar müşterek mi verdiler, yoksa muhtar Fevzi Efendi mi tek başına kapattı hesabı, kasap mı almadı, yoksa Aysen bibimin mahdumları mı? Reisimiz Zeki Dilek Bey mi, Recep öğretmenler mi? Doğrusu bu güzel insanlara duâ etmekten maada bir şeyim kalmamıştı. Kim o güzelliği yaptıysa, orada onların hepsine ölünceye kadar duâ etmeye söz verdim kendi kendime…
            ***
Tam dışarı çıkmıştık ki bir ses duydum; “Kehtikli Hasan Baba geliyor…” Başımı kaldırdım, üç dört metre ileride tebessüm ediyordu yüzüme bakarak;
“Oğul, Hacı Hafız Lütfü Hoca!” diyen müşfik sesini duyduğumda kendimden geçtim. Bütün sıkıntılarımı unuttum. O hitap ederken bende bulunan sıfatların hepsini sayar dökerdi. Önce Hafız Lütfü derdi, Hoca olduktan sonra “Hafız Lütfü Hoca” buyurdular. Verintap’ta iken hacca gidip gelince de “Hacı Hafız Lütfü Hoca…” demeye başlamışlardı.
Susuşlarına vurulduğumun gülümseyen sesini duyabileyim diye diğer bütün seslere sağır olma cehdini gösteriyordum. İhlâsına âşık olduğumun sesini duyabilmek için can veriyordum her daim. İşte böyle anlatmaya çalışıyorum ona olan muhabbetimi, hürmetimi ama yetmiyor kelimeler, tam beceremiyorum. O gözleriyle gülümserken kimsenin göremediği güzelliklerini görüyordum. Onun teveccühlerine mazhar olan tek gördüğünün ben olmak istememin huzur ve saadetiyle karşısına dikiliyorum ve diyorum ki;
- Hocam hiç yalnız bırakmadınız!
- Sâdık talebe hocasını çeker! Hâlis, sâdık bir talebenin iki hususiyeti vardır Hacı Hafız Lütfü Hoca: Biri, çok hürmetli ve edeplidir. Hakiki bir talebe, hocasına ve bütün Müslümanlara karşı, mutlak bir şekilde saygılı ve edeplidir, o da sende var, elhamdülillah.
- Estağfirullah! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.