İsminizi kalbime muhabbet ve hürmetle yazmıştım bir hayali hakikat sanmıştım. Muhabbetinizle dolu olduğuma nasıl da inanmıştım. Sizi layık olduğunuz vecheyle anlamadığım için özür dilerim.
Alîl, zelîl bu yollara düzüldük,
Hakîr fakîr denî râha süzüldük.
Hâlimiz ne olur yâ Rab üzüldük!
Ey keremler kânı acizi affet!
Rahmet-i Rahmân’a muhtâcı affet!
Alvarlı Efe
Dün gece herkes uykudayken, bir ben bir de semadaki yıldızlar nöbetteydik, yıldızlar dünyayı bekledi, bense yalnız sizin uyanmanızı... Her şeyimi unutmuşum. Unuttuğumu da unutmuşum ama o gün bana dediğin sözle bütün unuttuklarımı hatırladım... Size bir değil bin teşekkür borçluyum.
***
“Kendisinden kaçtığınız ölüme mutlaka yakalanacaksınız.” (Kur’ân-ı kerîm-Cuma: 8)
“Gelmesi kesin olan şey (ölüm) yakındır!” Hazret-i Muhammed Mustafa, sallallahü aleyhi ve sellem, (Beyheki, İbni Asakir)
***
“İnsanlar hızla yükselmek istiyor. Oysaki en hızlı yükselen şeyler; toz, duman, saman ve tüydür. Yâni hafif olan şeyler hemen yükselir!” (Hazret-i Ali Efendimiz)
***
“Anlayışlı olmakla, herkesin akıl erdiremediği şeyleri anlamakla insan Hakk’a varamaz. Allah’ın fazlı, keremi ancak kırık kalpleri, yıkık gönülleri arar!” (Hazret-i Mevlâna)
***
ASIRLIK ÇINAR
Bir asrı geride bırakmış ihtiyar, yatağından kalkar kalkmaz banyoya girdi. Dışarıdan ezan sesleri geliyordu. “Namaz vakti…” dedi, itinayla abdest alıp tekrar odasına geçti. Hemen yanı başında duran seccadesini yere serdi. Kalbi mahzun bir vaziyette huzura durdu. Yüzü mahcubiyetle al al olmuştu. Huşu içinde namazını kıldı, duâ edip Rabb’inden, içinden geçenleri istedi. Öyle hislenmişti ki gözlerinden akan yaşa mâni olamıyordu. Çocuklar gibi hıçkırarak ağlıyordu, “Acaba boşa mı geçti bunca senelerim…” deyip mazisini düşünerek ağladı, ağladı...
Yapayalnız hissetti kendini. Oysa sekiz çocuklu büyük bir ailesi vardı ama hiçbiri yanında değildi. Büyütüp okuttuğu, ev bark sahibi ettiği evlatları çoktan yuvadan uçmuş, çok ümit bağladığı ve kendisini hiçbir zaman yalnız bırakmayan yetmiş beş senelik hayat arkadaşı da bir şubat günü onu terk ederek Eyüp Sultan’a gitmişti.
Asırlık ÇINAR, “İhtiyarlar hayalleriyle, gençler ümitleriyle yaşar…” diyerek, seccadesinin üzerinde seneler öncesine yolculuğa çıkmış, nelerle gençliğini tükettiğinin hayallerine dalmıştı.
Mesut ve bahtiyar olduğu bir evlilik, söz dinleyen, hayırlı evlatlar istemişti hep. Ne acı, tatlı günler yaşamıştı. Bu dünyanın da fâni olduğunu çok iyi biliyordu. Ahirete hicret etmenin de pek yakın olduğunun farkındaydı…
DEVAMI YARIN