Her yeni evli olan böyle benim gibi mi oluyordu?

A -
A +

Olmadık saatlerde diyordum ki kendi kendime: “Koca kâinat içinde tek düşünen varlık sensin, öte yandan bilinen en büyük yıldızın yanında toplu iğne ucu kadar bir yerde un ufak bir şeysin. Niçin öyle diyorum? Tek geçmişinden elem, istikbâlinden, yarınından endişe duyan varlıksın, yani bir hiçsin! Büyük mesuliyetin vermiş olduğu bir ağırlık var omuzlarında…” Sonra yine kendi kendime “Sen hiç beterin beterini yaşadın mı ki de bu kadar büyütüyorsun; hem kendini hem sevinçlerini hem acılarını, akıl almaz birçok şeyi! Yok efendim neymiş, hiç olmak istemediğim bir yerde bir konumda bir zamanda yaşıyormuşum! Gülerler adama, değil mi? Hele bu hayat mücadelesinde rahat batıyor sanki…” diyor, şüphe ve endişelerimi bastırmaya çalışıyordum. Kocamı kaybetme korkusu mu, yoksa kendime olan itimatsızlığım mı “arkadaşlarım ne derler, ne düşünürler?” diye hep üçüncü şahısları hesaba katmamdan dolayı mı ne, tedirginliğim azalacak yerde hep çoğalıyordu…

 

Bu ve benzeri istikbâl endişelerimden dolayı her gün sessiz gözyaşı döküp ağlaya ağlaya bir hâl oluyordum. Anneciğimin; “Fırtınalı havalarda sığınacağın liman belli kızım…” dediği limana girecek takatim kalmamıştı. Ya hepten amansız dalgaların arasında boğulup gidecektim, ya da birilerini ben boğacaktım! Sımsıcak ana ocağına dönüp bir köşedeki dolaplı kanepede ve üstüme yün yorganı çekip cenin pozisyonunda anneciğimin ninnilerini dinlemenin şimdiden hasretini çekiyordum. Kuruntu ve şüphelerim psikolojimi öyle yıpratmıştı ki... “Ben bittim tükendim!” modundaydım.

 

Ağlaya ağlaya kalmadı gözlerimde yaş

 

“Seven ayrılmaz” diyordun ne oldu arkadaş?

 

Bırakıp gittin, bir başıma kaldım yalınız.

 

Verdiklerin kalbimde, hadi söküp alınız!

 

 

 

Güneşte üşüyorum gözlerim seni özler,

 

“Aşkım” diyerek söylediğin yapmacık sözler,

 

Geride kalanları hiç mi hiç düşünmezler?

 

Beni benden alıp uçuran tılsımlı gözler!

 

          ***

 

Her yeni evli olan böyle benim gibi mi oluyordu? Ondan pek emin değildim. Emin olduğum evimizi, eşyalar dâhil içindekilerini ve bilhassa çocukluğumun hasretini çekiyordum iliklerime kadar. Biraz kendimle baş başa kalsaydım hep o günlere gidiyordum. İşte yine daldım.

 

Henüz çocuktum. Bir gün kahvaltıda anneciğim; “Fırtınalarda herkes sığınılacak bir liman arar. İşte darda, zorda kalanların demir atacakları o limanlardan biri olmak lazım. İnsana yakışan da öyle sığınılacak bir yer olmaktır” demişti ortaya. O zamanki aklımla anlamaya çalışıp çok düşünmüştüm ve gidip bir gün “Benim sığınacak limanım sizsiniz canım anneciğim...” demiştim. Kocaman bir gülücükle saçlarımı okşamıştı. “A benim ciğerparem, Jale’ciğim, ana baba ve onların yaşadığı ev, evlatları için tabii ve hiç eskimez bir limandır. Fırtınalı havalarda bütün evlatlar kayıtsız şartsız oraya sığınırlar. Onların iskeleleri hiç yıkılmaz, başkaları da gelip gemisini oraya demirlemez…” demiş alnıma bir öpücük konduruvermişti. “Benim sırma saçlı güzel kızım” diye de muhabbetin en güzelini tattırmıştı o müşfik sesiyle. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.