Hayıflanarak “Halifemizi incitmeden kurtarabilir miyim?” diye ağzından çıkacak son kelimeyi beklemeye koyuldum.
Ne vakit ağlasam gözlerimin etrafı kızarır, dudaklarım ise tir tir titrerdi. Yine öyle oldum. Kelimeler boğazıma düğümlenmişti, kekeleyip duruyordum, anlatmak istediklerimi tam aktaramıyordum. Buz tutmuş, öyle donmuş kalmıştım.
İster karşımda duran padişah, ister çoban olsun, kim oldukları fark etmezdi. Bugün her zamankinden daha farklı itimat ettiğim, sakin bir limana sığınma ihtiyacı duyuyordum. O da Sultan’ımın müşfik kucağıydı. Aslında sadece sarılmak istemiştim sıcak, samimi, içten bir kucağa lakin iş başka mecraya doğru kaydı. Bırakana kadar da oradan ayrılamayacak, istediğim yere gidemeyecektim…
Benim gibi bir deli gelmemişti bu dünyaya. Neyin ne olduğunu tam da anlatamamıştım. Bir bıraksalar koşa koşa sokağa çıkacağım. Yok, Sultan’ımdan sıkıldığım için değil, acizliğimi, basit bir kul olduğumu, ölümün ensemde beklediğini, CENNETTEN ve CEHENNEMDEN mâadâ gidilecek başka bir yerin olmadığını haykırmak için tabii.
Hayıflanarak “Halifemizi incitmeden kurtarabilir miyim?” diye ağzından çıkacak son kelimeyi beklemeye koyuldum. Konuştu lakin “Gidebilirsiniz...” sözü çıkmadı. Ayağa kalktılar, bu sefer de gelip durdu önümde. Nefsi tam temizlensin diye “Allah” dedim. Sanki alev alıp yanmıştı nefesim. Buna rağmen buz gibi havayı ısıtmaya yetmiyordu. Yeniden baktım aynama. Bütün dehşetiyle çirkinliğimi gördüm, korktum bu sefer de…
Çoktan gece düşmüştü göz kapaklarıma. Çok yük taşımadan insan hiç yorulur muydu? İşte ben öyle ağır bir yük altında ter dökmüş pek de yorulmuştum. İşin garibi Sultan’ım ne müsaade ediyor, ne de yaptığıma, konuşmalarıma kızıyordu. Herkes hâlâ ayaktaydı. Vakit mi durmuştu ne?
Harun Reşid Sultan’ım:
- Behlül Dânâ! Al bu paraları, fukaralara dağıt!
- Dağıtmam fukaralara!
- Emre karşı mı geliyorsun?
- Hâşâ Sultan’ım! Ne haddime?
- Ee!
- Bana verme!
- Niçin vermeyecek mişim? O zaman kime vereceğimi de söyle!
- Bu paraları zenginlere ver!
- Allah Allah! Niçinmiş?
- Onların gözleri doymaz da onun için!
Müslüman uyanık olsun derim!
Medet ey Sevgili Peygamberim!
Tutmasa dizlerim, tükense ferim,
Yolunuzda bir rütbesiz erim,
İmdat ey Sevgili Peygamberim!
Bu dünya değil ki en son durak,
Olur mu öyle yan gelip yatmak,
Mevt bugün yarın, değil ki ırak,
Gafletten çok yerim, çok içerim
Medet ey Sevgili Peygamberim!
Elbet Burak'a biner gidersin,
Ahir ümmetim çok zayıf dersin,
Mutlak bize şefaat edersin,
O hesapta kendimden geçerim,
İmdat ey Sevgili Peygamberim!
Bir gün Mahşer yerinde durulur,
Son Mizan terazisi kurulur,
Yapılanlar da tek tek sorulur,
Elbet her sıkıntıyı çekerim,
Medet ey Sevgili Peygamberim!
O Mahşer yeri sıcak mı sıcak,
Mezardan kalkılır çırılçıplak,
Hem de başlar açık, yalın ayak,
Dünyada gibi dönmez tekerim,
İmdat ey Sevgili Peygamberim!
HOCA fâni bugün, yarın göçer,
Neler ekmişse onu da biçer,
Sözün reddolmaz elbette geçer,
İmdat etmezsen hepten biterim,
Medet ey Sevgili Peygamberim!
DEVAMI YARIN