Herkes kendini dev aynasında görür ya ben de öyleydim işte!

A -
A +

“Önüme konulan yol haritaları, beni birbirine ters, farklı adreslere götürdü hep. Gözüm gönlüm öyle kapalıydı ki!..”

 

 

 

Bazen bu sabit fikirliliğin, ölümü bile göze alacak ölçülere gittiğini, Âdem aleyhisselâmın oğullarından başlayıp Haçlı Seferlerinden, Dünya Muharebelerine ve hatta günümüzdeki harplere, intihar timlerine kadar ulaşabildiğini anladım. Basit fikir ayrılıklarının, önce menfaat mücadelelerine, bilahare silahlı çatışmalara ve topyekûn imha hareketine kadar ulaşabildiğine şâhit oldum.

 

Sudan bahanelerle taraflar oluştuğunu, ayrıştırmacılığın, bölücülüğün kol gezdiğini, herkesin farklı doğruları olduğunu, üstelik esasların yerine şekilciliğin, muhabbet, hürmet, hüsnüzan yerine öfke ve aşırı saplantının, kendi görüşünde şaşmaz mutaassıplığın (kibirliliğin, asiliğin, inatçılığın) hâkimiyetini gördüm. Olmayan aklımızı öne çıkarıp sevgiyi, merhameti, adaleti, kısaca insanlığı geri planda bıraktığımızı görmemek zaten mümkün değildi.

 

Herkes kendini dev aynasında görür ya, ben de ilme ehemmiyet veren, aklı öne çıkaran, analitik düşünebilen biri olarak zannediyordum kendimi. Hesaptan kitaptan biraz anlamam sebebiyle, “İşin mahiyeti, aslı nedir?” suâline cevap aramaya meyilliydim. Bugün, bunları yazıyor olmamın temelinde de bu tavrımın tesirli olduğunu düşünüyorum. Uzun müddet her şeyin aslını, fen yoluyla anlamaya çalıştım aklımca.

 

Önüme konulan yol haritaları, beni birbirine ters, farklı adreslere götürdü hep. Gözüm gönlüm öyle kapalıydı ki içinde bulunduğum toplumun hiçbir şeyini incelemiyor, suratına bile bakmıyordum. Aklım fikrim GARPTA. Onların dışında doğru olabileceğine kafa yormuyordum zaten. Medeniyetin, ilmin, teknolojinin, sanatın, edebiyatın, dolu dolu yaşamanın merkezi AVRUPA idi ve bu hususta asırlardır rakipsizdi, öyle olacaklar ve öyle de devam edeceklerdi. Bu medeniyet yarışında onlar atlı bizler yayaydık. Hatta ifadeyi, alışkanlıklarımız icabı yanlış kullandım, onlar füzeli, bizler hepten primitive, iptidai yani ilkel devirlerden, “Taş devri” demeyeyim de “Tunç Devrini” yaşayan kabileciklerdik. Bu ismi geçen devirler de haddizatında uydurma şeyler ama olsun maksadımı anlatmak için yazıyorum.

 

Mavi gezegenimize bakıyorum, bizim bulunduğumuz dünya dâhil Garp devletleri dışındakiler birer devletçikti. Diğer bir ifadeyle uyduruk, çakma devlet... Ne bir ideali, ne yüce hedefleri, ne erişilmesi planlanmış maksadı olmayan tuhaf devletçikler. Eğri oturup doğru konuşmak icap ediyorsa; memleketimden, Türk, Müslüman kimliğimden utanıyordum. Platonik aşklarla sevdalandığım aktörlerin neredeyse hepsi de Batılıydı. Tanju’yu da biraz Brad Pitt’i hatırlattığı için sevmiştim. Uğruna yapmayacağım kalmamıştı. Öyle köklerimden kopmuştum ki bu yüzden “türbe rengi…” diye yeşil renkten bile tiksiniyordum, pislik gibi görünüyordu gözüme. Şimdi sere serpe uzandığım çimenler, camileri, İslâmiyet’i hatırlatmadıkça mesele yoktu.

 

Mazimizden öyle hazzetmiyor, hatta nefret ediyordum ki ismimi de değiştirmiştim!..

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.