Herkesin imtihanı farklı oluyormuş...

A -
A +

Bu cevap üzerine Rabia-i Adviyye hazretleri buyuruyor ki:

 

- Beni yoktan var eden, her an varlıkta durduran Rabbim, bana bir hediye göndermiş. Ben nasıl Rabb'ime diyeyim ki, “Yâ Rabbi bu hediyeyi geri al!” Bu hastalık Ondan geldi, ben almadım, hiç kimseden de istemedim. Allahü teâlâ öyle lâyık gördü. “Rabia, sana bir hediye göndereceğim, bakalım, sabır mı, isyan mı edeceksin?” buyurdu. Vallahi yapmam! Rabb'imin verdiği bu hediyeyi iade edip geri veremem!

 

- Veren o, alan da o!

 

- !!!

 

Herkesin imtihanı çok farklı farklı oluyormuş. Kimi mal mülk parayla, kısacası zenginlikle, kimi fukaralıkla, kimi de dert bela ve musibetlerle... hatta güzelliği çirkinliği ile, sesi sözüyle ve zekâsıyla imtihan olanlar da sayılmayacak kadar çok... envaiçeşit imtihan var. Ebedî hayatını düşünerek sebeplere yapışanlar kazanıyor, nefislerinin zebunu olanlarsa hem bu dünyada hem de öte tarafta hepten kaybediyor maalesef.

 

Hazret-i Yusuf aleyhisselâmın kıssasını okuyunca elimde olmadan “Ne zordur Hazreti Yusuf aleyhisselâm gibi olmak; Babası Hazreti Yakup aleyhisselâm sever, kuyuya düşer, Züleyha Hatun sever zindana düşer…” demiş, derin bir “Ah!” çekmiştim!

 

İşte Allahü teâlânın böyle ihlâslı sadık kullarının yanında bizimkileri hiç mesabesinde görüyor, şaşkınlığımla beraber hayranlığım da artıyordu o mübarek zat-ı muhteremlere. “Onlar insansa ben neyim, yok ben insan isem onlar acaba ne, hangi mahlûkattanlar?” demeden edemiyordum kendime.

 

Okuduğum, dinlediğim hadiselerin tesiriyle “Onlar gibi yapmasam da o uğurda, o yolda giderim…” deyip aşırı gayret içinde olabiliyordum.

 

Bu hissiyatla başladım her şeye “EYVALLAH” demeye; “gidene eyvallah, gelene eyvallah… yorana, zora sokana eyvallah… kırana, kırılana, kalbimi paramparça edene de eyvallah!” Hasılı “Tozunu alıyorum…” bahanesiyle, yerden yere vurana bile “eyvallah” diyordum.

 

Çok alttan alıyordum bütün kem sözleri; tahammül ediyordum da. “Çok kuvvetli, pek güçlü olalım” derken; iş tersine çevrildi bir de üstüne suçlu olduk... göz ardı edildik... Hüzne hüküm giydik...

 

Suratlarımızla beraber kalplerimizi de paraladık, çok acı çektik. Bütün uzuvlarımızı tek tek 'idam' ettirdik!.. Daha açık ifade etmek icap ederse; doğrusu biz kendimize eziyetle birlikte çok yazık ettik… Layık olmayanlara lüzumundan fazla kıymet verdik, haddimizi aşacak kadar sevdik! Ne kimseye yarandık ne de sevdiğimiz kadar sevildik… Yine de her şeye rağmen “eyvallah!” demeyi ihmal etmedik bu dünyadakilere.

 

Tanju, şu veya bu şekilde gülerek karşıma çıktığında o an dilim tutuluyor, yutkunuyordum. Çünkü iyi ve güzel şeyler üzerine söz söyleyecek durumda değildim. Çünkü biz her yerde komik olanı, alçaltıcı olanı, aptalca olanı ve acı olanı bulmayı öğrenmiştik. Bir de kem sözler söyleyip küfretmeyi... Günah zaten hayatımızın bir parçasıydı. O bataklıktan acaba kurtulabilecek miydim? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.