Hiçbir para ona bu kadar kıymetli görünmemişti...

A -
A +
Nuri öğretmen, eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Yılmaz’a verilmek üzere bırakılan paralara takıldı gözleri.
 
Hiç susmayan karakargalar, çoktu ama gece olunca beliren büyük gözlü baykuşlar burada yoktu veya vardı da o göremiyordu. Köydeki tandır başında, ateşi yakamamaktaki beceriksizliği gözünün önüne geldi. Her şeyde olduğu gibi o da bir tecrübe işiydi. “Yak" denilince yanmıyordu ki.
Düşünceleri ve yapacakları gözünde büyüdükçe büyüdü. Kısacası; ileriyi göremeyen gözleriyle, uzaktaki sesleri duymayan kulaklarıyla başı dertteydi. Her şeye tepeden bakan ve doyumsuz bir canavarı andıran azgın nefsiyle karşı karşıya kalmıştı şimdi de... Yürüyeceği yol azalıyordu ama derdi de bir o kadar çoğalıyordu Ali'nin.
             ***
Sessizlikten, okulda kimseciklerin kalmadığı anlaşılıyordu. Ali’nin ayak sesleri de tamamen uzaklaştıktan sonra Nuri öğretmen, eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Yılmaz’a verilmek üzere bırakılan paralara takıldı gözleri. Süklüm püklüm sandalyesine oturdu ve eline aldı bu mücevherden daha kıymetli, paha biçilmez emanetleri.
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli görünmemişti. Sanki her biri antikacıya götürülmek üzere bırakılmış, tarihî altın liraydı. Sanki elinde; dünyanın en kıymetli hazinelerini, incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta onlardan bile kıymetliydi. Bunlar, bu bozuk simit paraları, küçük Ali’ye göre; Cenneti satın alabilecek kadardı. Hiç bırakmak istemeyeceği bir hisle, sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını…
Bir müddet oturduğu yerden kalkamadı Nuri Bey. İçini dolduran, tarifsiz hislerle hayatı, zenginliği, fakirliği mütalaa etti. Yaşadığı coşku dolu duygu selinde boğulacak gibiydi. Daha fazla kendini tutamadı; birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı, ağladı… ağladı…
Kendine geldiğinde vaktin çok geçtiğini, akşam yaklaştığını, evden merak edeceklerini düşündü. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp evinin yolunu tutarken bekçi Abdullah; "Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak! Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak" diyen Nuri Bey’in sayıkladığına şahit oldu. Bekçinin hayretler içinde, "Ne buyurdunuz hocam? Bir emriniz mi var?" demesini bile duymadı, onun şaşkın bakışları arasından akşamın alaca karanlığında girdiği sokakta yürüdü, gözden kayboldu…
             ***
Nuri öğretmen, eve giderken ilk işi; iki adet ekmek alıp ihtiyaç içinde olduklarını çok iyi bildiği bir talebesinin kapısına asmak oldu. Küçük talebesi Ali'den utanmış, kendine çekidüzen vermiş, bu asil hareketten çok ders çıkarmıştı.
Ertesi gün, okula erken geldi. Sınıf tahtasına, birinci ders konusu olarak şunları yazdı:
1) Maddi durumunuz iyi değilse bile, bir iki tane ekmek alıp mahallenizdeki bir fakirin kapısına asın.
2) Maddi bakımından kendi kendinize yetebiliyorsanız; mahallenizde rastladığınız, yırtık ayakkabısı, elbisesi olan bir çocuğa ayakkabı, elbise alın, ihtiyaçlarını karşılayın, sevindirin. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.