Hocasına soracağı çok sualleri vardı...

A -
A +
Köydeki gibi burada da horoz ötüşleriyle kalkmıştı yeni talebe Numan. 
 
Sanki uyanıkmış gibi bir hâl vardı. Galiba rüya görüyordu…
“Etrafı çamlarla çevrili bir büyük kayanın gölgesinde bir an durup soluk alıyor, derken ‘bismillah’ deyip başlıyor tırmanmaya… Adımlarını sağlam atıyor, sağlam basıyor, ağaç köklerine sıkıca tutunuyordu. Zorlu ve yorucu tırmanıştan sonra çimen ve çiçeklerle bezeli bir düzlüğe çıkıyor, ‘oh’ deyip nefesleniyor. Durmuyor, yola devam ediyor... Yeni açılmış ve ancak çobanların işine yarayabilecek bir patikadan ilerleye ilerleye, kendini koca bir kaya üzerinde buluyor bu sefer de… Bütün insanlardan ayrı düşmüş olmasına rağmen emniyette hissediyordu kendini. Oldukça yükseklerden aşağı bakmak apayrı bir duyguydu. Göğsü kabarıyor, nefesi kesiliyor, aklı başından gidiyordu. Bu tuhaf hâline sadece gülümsedi.
Manevî alanda erişmeğe can attığı harikulâde bir durumu yaşıyordu farkında olmadan. Zirvesine çıktığı başı dumanlı dağların duru, kekik kokan temiz havası içine ferahlık ve sevinç veriyordu. Sayılamayacak kadar insan toplanmıştı etrafına. Yeryüzünün bütün güzel insanları burada onu seyrediyor, takdir ediyordu. Medresenin mümtaz hocaları, ilmin temsilcileri de oradaydı…
Koca dağda, kocaman bir kayanın üzerinde dimdik durmuş, güneş de yakut gibi parıldayan ormanlara, mavi atlastan devasa bir kubbe gibi üzerinde yükselen göğe bakıyor, ibretle seyrediyordu bulutları, ayı, güneşi, yıldızları… Kayanın altındaki tarlalardan ağustos böceği sesleri geliyor, onlar susunca da sessizleşiyordu her taraf. Otuz, kırk adım ötede büyük dedesinin mezarını gördü. Bir nur yükseliyordu kabir toprağından Arş-ı âlâya doğru. Başının üstündeki yüksek kayalardan havalanmış bir kartal, sessizce görünmez çemberlerini çiziyor, daha da yükseklere çıkıyordu. Küçük Numan’ın gözü bu yırtıcı kuşta… Çevik ve kuvvetli davranışları onu hayran bırakıyor, bu güce imreniyor, içi gidiyordu. Kartalın alın yazısı böyle yükseklerde uçmak üzere yazılmıştı, acep onunki de mi böyle olacaktı?..”
“Allah!” deyip uyandığında; hâlâ gördüklerinin tesirindeydi. Sanki kartal “pır” deyip pencereden içeri girecekti…
                      ***
                İLK DERS
Her canlının erkenden uyandığı bu bahar sabahının loş aydınlığında bahçenin çimenleri, ağaç yaprakları hafif bir rüzgârla kıpır kıpır… Şadırvanın billurdanmış gibi  daima şırıldayan suyu; pamukçuklara benzeyen bulutlu gökyüzünün yansımalarıyla çivit mavisi renginde... Hayatı müjdeleyen şen şakrak kuşlar, kırlara götürülen koyun ve kuzular, köyü, köy hayatını ne kadar çok hatırlatsa da medrese bir başkaydı. Her şey ona müjde veriyormuşçasına hoş geliyordu.
Köydeki gibi burada da horoz ötüşleriyle kalkmıştı yeni talebe Numan. Daha kapıdan girerken bir hayat ve ilim sarayının eşiğine ayak bastığının farkındaydı. Bu yüzden olsa gerek kendine pek çekidüzen veriyor, ilk günlerde bir yanlışlık yapmak istemiyordu. “Gözler üzerimde sanki bir hata yapmayayım bari” diye söylenerek dershaneye girdi. Akşamdan tarif edilen yerini alırken henüz kimsecikler ortalıkta görünmüyordu. Bu durumunu acemiliğine saydı. “Tedbir tedbirdir…” deyip olacakları bekledi. Hocasına soracağı çok sualleri vardı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.