"İçimden öyle geliyor ki; emri Hak iyice yaklaştı!"

A -
A +
"Vasiyetimi de damadım Abdullah Eşrefoğlu Rumi’ye vermiştim..."
 
 
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, sımsıkı tutmakta olduğu yorganın kıvrımını bıraktı, iki kolundan kuvvet alarak yastığa doğru çekildi… Elinde olmadan kaşları çatıldı, yüzünde ağır bir sıkıntının derin çizgileri gözüküyordu. Ak pamuktanmış gibi sakalını; bir deri, bir kemik kalmış kuru parmaklarıyla kavradı. Fersiz gözlerini; karşısında edeple diz çöküp boyun bükmüş vaziyette tefekkür eden damadı Abdullah’a dikti. Derin derin soluklanarak bir müddet öylesine düşündü. Neden sonra:
- Evladım, Abdullah!
- Efendim, muhterem pederim!
- Kimler var burada?
- Bıçakçı Ömer Efendi, Germiyanoğlu Şeyhi, Ahmet Bican, Yazıcıoğlu Muhammed, Bursalı Ömer, Göynüklü Selahaddin…
- Bizim Uzun Selahaddin mi?
- Evet efendim… İnce Bedreddin, Hızır, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftade… Diğer talebelerin kimi mutfakta, kimi hücresinde dersine çalışıyor, kimi de size duada efendim…
- Berhudar olasın Abdullah’ım Eşrefoğlu Rumi evladım! Ya Akşemseddin, ondan bir haber var mı?
- Malumunuz efendim! Emir ve müsaadelerinizle şehzade Mehmed’i yetiştiriyor.
- Ya! Öyle ya!..
Daha vakit gelmemişti. Bugünkü ağrıları çok artmış, pek de uzun sürmüştü. İçindeki tarifsiz dertler, kendini yiyip bitiriyordu. Ya bugün, ya da yarın… Ya… Ya… Öbür gün ne fark eder ki? Ya, o hiç gelmezse! Bütün ümidi, bütün tesellisi damadı Eşrefoğlu Rumi’de, güzide talebelerindeydi lakin o başkaydı! Akşemseddin’siz ahirete gitmekten hayâ ediyordu…
Onun için yaşayan bu biçare ya ne yapardı?
Gözleri büsbütün büyüdü, saçları dikildi, sararmış yüzü iyice sarardı. Şimdi onu gülen gözleri üzerinde görür gibi oluyordu. Şartları zorlayarak biraz daha toparlandı, titreyen ellerini ileriye doğru, onu tutmak ister gibi uzattı… Sonra… Sonra kuvveti kâfi gelmedi; iki kolu iki yana düşüverdi. En ağrılarla dolu gününde bile tebessüm ediyordu;
- Ah! Hemen yoruluyorum! Affet Allah’ım! İçimden öyle geliyor ki canlarım; emri Hak iyice yaklaştı. Son nasihatlerimin hülasası şudur evlatlarım:
- !!!
- Fakir fukarayı doyurun. Burçak çorba âdetimizi devam ettirin.
Hiddet ve kin, gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, insanı yanıltır. Sakın hiddetlenmeyin, vara-yoğa kimseye kızmayın. Kızacaksanız kendinize kızın!
Hiçbir günâhı küçümsemeyin, günah işlememek için gayret edin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalpleri şeytanın konağı olur.
İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayın, bulunursanız da ağzınıza, dilinize sahip olun.
Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyaret ediniz. Beni de kabrimde yalnız bırakmayın.
Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşa etmeyin; çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyanet ise, çirkin bir harekettir. Emaneti muhafaza edip koruyun.
Bu ve benzeri nasihatlerimi daha önce yapmıştım, vasiyetimi de damadım Abdullah Eşrefoğlu Rumi’ye vermiştim. Aklıma gelebilen, gelmeyen herkese hakkımı helal ettim! Sizler de helal ediniz! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.