“Varsın evimiz, eşyamız, lüksümüz olmasındı. 'Sevdamızdan daha büyük bir ev ve de eşya mı olurmuş?' diyorduk...”
Anlayacağınız bütün nasihat edenlerimizi ters köşe yapacaktık… “Bunlar geçinemez, iki gün sonra ayrılırlar…” diyen ailemizi, yaptığımız işlerle, “Bu yaşta bu kadar hesap ehli gençleri tanımamışız…” dedirterek şaşırtmak istiyorduk.
Varsın evimiz, eşyamız, lüksümüz olmasındı. “Sevdamızdan daha büyük bir ev ve de eşya mı olurmuş?” diyorduk. “Bu çok ileri görüşlü ailemizi, ne edip edip utandırmak, söylediklerinden dolayı yüzlerini yere baktırmak niyetindeydik. Onların mahcubiyetini görmek kim bilir ne kadar zevk verecekti bize! Yüzleri kızarır mı bilmeyiz ama muhakkak iyi bir ders olurdu…” diye düşünerek, iddiasız iki odalı bir ev kiraladık. Sadece zaruri ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek “olmazsa olmaz” diyebileceğimiz eşyalar tedarik ettik. Buzdolabı, ütü, ocak, halı, perde gibi şeyler. Sözümüzde durduk mobilya almadık. Basitinden bir iki tane sandalye ile yetindik. İki bilinmeyenli cebir hesaplarını çözer gibi elimizdeki parayı ve imkânlarımızı kılı kırk yararak harcıyorduk. İnce eleyip sık dokuyor, yorgana göre ayak uzatıyorduk anlayacağınız.
Düşündüğümüz gibi de oldu. Artık herkes, her yerde, “Gördünüz mü Tanju ile Jale’yi? Bravo inzivaya çekilmişler gibi kimselere yük olmuyor, kendi yağlarıyla kavruluyorlar!” diye övenler olduğu gibi, “Bu gençler, suyu yokuşa akıtmak, dünyayı tersine döndürmek istiyorlar! Bu devire göre fazla ilerideler… Akıl alacak iş değil yaptıkları!” diye yerenleri de duyuyor, hiçbirine itibar etmiyorduk. “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur…” ecdat sözü, asırlar öncesinde sanki bizim için söylenmişti.
***
Gafil gezme ahmak nefsim,
Can kafesten uçar bir gün.
Yol azığın hazır olsun,
Ömür kısa, biter bir gün.
Ruh bedeni mesken eyler,
Mümin her dem doğru söyler,
Nice şehir, kaza köyler,
Hepten harap olur bir gün.
Hoca hayat, gelir geçer,
Kim ne eker, onu biçer,
Aklı olan Hakkı seçer,
Elbet hesap sorar bir gün.
Şu fâni dünyada çok âşıklar gelip geçmiştir mutlaka ama benimki gibi olanı hiç gelmemiştir. Bir kere tam kalpten âşık oldum. On dokuzunda genç, çiçeği burnunda güzel bir kız olarak yakalandım bu illete… Gönül eylemek için değil, derler ya “adam gibi” sevdim… Tertemiz sevdim, masumca, çocukça, saf, berrak, şeksiz ve şüphesiz sevdim. Nereden bilebilirdim içimdeki canavarı ve kul köle olduğumun beni oyalamış olduğunu? Her şey sahteymiş, her şey yalanmış meğer! Oysa gözlerine bakarken dahi utanırdım o kara sevdalımın.
O zamanki hissiyatımı eğmeden bükmeden çok açık ve net, bütün samimiyetimle anlatacağım. Anlatacağım ki işin mahiyeti de o ölçüde anlaşılsın. Maksadım şov yapmak değil! “Neydim, ne oldum?” sualine cevap bulmak, bendeki zikzakları, acı hakikatleri okuyucularımla paylaşarak aynı hataya düşmemelerine bir nebze de olsa yardımcı olabilmek. Buna muvaffak olabilirsem kendimi mesut hissederim.
“Ben düştüm sizler düşmeyin!”
“Ben hata yaptım sizler yapmayın!”
“Ben aldatıldım, arkadan hançerlendim sizler dikkatli olun!” tavsiyesiyle acı hatıralarımı anlatmaya kaldığım yerden devam ediyorum. DEVAMI YARIN