"İlk defa Harun Reşid Sultan’ımı üzmeden uğurladım..."

A -
A +

"Sultan'ım işte Rezzak-ı âlem olan Cenâb-ı Hakk’a teslimiyet… Kendime bakıyorum da ne kadar uzaktayım o hâlimi görüp üzülüyorum..."

 

 

 

Kafile uzaklaşırken Hâtem'in hanımı, çanağın içinde, beyi Hac'dan dönünceye kadar yetip de artacak miktarda para bırakıldığını görüp her zaman yaptığı gibi yine secdeye kapanmış;

 

“Ey merhametlilerin en merhametlisi Rabbim! Çocukken ana babamın eliyle gönderiyordun rızkımı. Evlenince, beyim Hâtem'le göndermeye başladın. Şimdi ise beyim Hacc’a gitti, bu defa da halifeyle gönderiyorsun. Beni, hayatım boyunca hiç rızıksız bırakmadın. Zaten hep böyle bilirdim. Bu yüzden tevekkül ve teslimiyetim hiç azalmadı, hep arttı. Elhamdülillah!" demiş. Sultan'ım işte Rezzak-ı âlem olan Cenâb-ı Hakk’a teslimiyet… Kendime bakıyorum da ne kadar uzaktayım o hâlimi görüp üzülüyorum.

 

- Cenâb-ı Allah böyle bir teslimiyeti cümlemize nasip etsin Behlül. Rabbim işlerimizi razı olduğu şekil ve istikamette eylesin.

 

- Âmin Sultan’ım…

 

İlk defa Harun Reşid Sultan’ımı üzmeden ve bir o kadar da memnun uğurladım. Hâtem-i Esam’ın hanımefendisinden su isteyen ve o bir çömlek altınları bırakanın da Halife Harun Reşid Sultan'ımız olduğunu bildiğim hâlde bilmiyormuşum gibi davrandım. O da “O hadise benim zamanımda oldu…” demedi.

 

 

 

Elimde cihan,

 

Devran benimdir,

 

Divaneyim ben,

 

Meydan benimdir.

 

 

 

Çoktur izzetim,

 

Vardır lezzetim,

 

Üstün kuvvetim,

 

Haktan, benimdir.

 

 

 

Ebu Bekr, Ömer,

 

Dinde büyükler,

 

Ali Murteza,

 

Osman benimdir.

 

 

 

Endişem yoktur,

 

Gözlerim toktur,

 

Sermayem çoktur,

 

Dükkân benimdir.

 

 

 

HOCA dilimde,

 

Kılıç belimde,

 

Ferman elimde,

 

Sultan benimdir.

 

               ***

 

       “SAĞIR!..”

 

Gittiğim yerlerde Hâtem-i Esam ismini çok duyuyordum lakin hakkında fazla malumatım yoktu. Onu yakinen tanıyan Halifemize sordum.

 

- Sultan’ım “Esam” sağır manasına geliyor malumunuz. Hiçbir baba evladına isteyerek böyle bir isim koymaz. İlk defa karşılaşıyorum. Bir sebebi olmalı. Acaba ne?” diye suâl edince, mübarek tebessüm etti. Zaten böyle bir şey bekliyormuş gibi başladı anlatmaya.

 

- Bak  Behlül! Hâtem, benden çok küçük lakin aklı ziyadesiyle büyük. O, pek yükseklerde ulaşmak ne mümkün!

 

- Mübarek olsun Efendim.

 

- Suâlini cevaplandırayım  Behlül. Eminim ki siz de hak vereceksiniz. İhtiyar bir hanım Hâtem'e bir mesele sormak üzere gelmiş. İnsan hâli bu ya, kadıncağız elinde olmadan yellenivermiş. Sonra da yaptığına pek üzülmüş, sıkılmış, kızarmış bozarmış, kan ter içinde kalmış utancından “Yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim” diyecek duruma gelmiş. Kısaca perperişan olmuş. Durumu fark eden Hâtem, hanımefendinin daha fazla üzülmemesi için bu sesi duymamış görünmüş: "Biraz yüksek sesle konuş anne! Kulaklarım duyamıyor! Ağır işitiyorum!” deyince kadın rahat bir nefes almış gayr-i ihtiyari. Sanki dünyalar onun olmuş. Mübarek Hâtem'in hakikaten ağır işittiğini zannederek sevinmiş, gönül rahatlığı içinde derdini anlatıvermiş.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.