"İnsanların içine çıkman, onları kurtarman lazım Behlül!.."

A -
A +

"Halkın içine çık, yanlışları göster yapmasınlar, doğruları söyle; o ebedî saadet yolunda bilerek, isteyerek yürüsünler Behlül."

 

 

 

Behlül Dânâ:

 

- Derdim belli Efendim. Ahiret derdi... Beni yakıp bitiriyor.

 

- Bunda samimi olduğundan şüphem yok Behlül. Lakin insanların içine çıkman, onları yanlışlarından kurtarman da elzem. Onun için halkın içine çık, yanlışları göster yapmasınlar, doğruları söyle; o ebedî saadet yolunda bilerek, isteyerek yürüsünler. Yoksa vebalde kalırsın! Benden söylemesi.

 

- Ama Sultan’ım…

 

- Başka bahane istemem  Behlül!

 

- !!!

 

- Dünyevi endişelerden, bilhassa istikballe alakalı olanları bıçak gibi kesen bir hazret-i Ömer, radıyallahü anhın sözü aklıma geldi.

 

- Buyurun Efendim.

 

- Halife Ömer, radıyallahü anh buyuruyorlar ki: "Allahü teâlânın istemediği şey sana isabet etmeyecek, emri ise seni unutmayacak…” Hayatın içinde şu veya bu şekilde debelenirken görebileceğimiz bir yerde durmalıyız.

 

- Allahü teâlânın dışında her şey fâni, bugün var yarın yoklar Sultan’ım! Kalıcı olanla geçici olan hiç mukayese edilir mi?

 

- Kendini de kalbini de yorma  Behlül! Dediğimi en kısa zamanda yap insanların içine gir!

 

- Peki efendim! Lakin…

 

- Lakini de neymiş?

 

- Bir danışayım, sorup soruşturayım!

 

- Kime?

 

- İnsanların içine girenlere! Bu kadarına da müsaade buyurun muhterem Sultan’ım!

 

- Hadi o kadarına müsaade ettim. Dediğim gibi yap. Ey  Behlül! İstersen bu kulübeyi de terk et, bırak sarayıma gel! Sana bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul, yenilerini giy. İnsanlar arasına karış ki onlar da güzel insanları görsünler, örnek alsınlar!

 

- !!!

 

Bu ısrarın üzerine “Hayır olmaz! Katiyen kabul etmem!” diyemedim. Hem mizacıma tersti, hem iyi niyetli Sultan’ımıza karşı edepsizlik olurdu, hem de kalbi kırılabilirdi Allah muhafaza.

 

Büyük zatlar "Tek bir kalp kırmak bile kazanılan bütün sevapları yok edebilir…” buyuruyorlar. Büyük günahlar, çoğaldıkça, birçok sevabımızı alıp götürür. Dinimizde günahtan kaçmak, sevap kazanmaktan önce gelir. Bir farzı işlerken haram da işlenecekse, o farz yapılmaz, tehir edilir. Mesela bir kadının mahremsiz hacca gitmesi haramdır. Hacc’a gitmek de ona farz iken, yaptığı hacdan sevap alamaz. Bu bakımdan, âhirette iflas etmiş duruma düşmemek için, günahlardan, bilhassa kalp kırmaktan çok sakınmalıdır. Zaten bizim maksadımız kalp kazanmak, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker üzere olanlardan olmak değil miydi? Onun için Sultan’ımıza; “Müsaade ederseniz bir danışayım” dedim. Tabii ki Halîfe aynı sözünü tekrarladı; “Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi.

 

Çok istediğimden emin olunca da;

 

- Peki nereye, kime danışacaksın danış da çabuk gel, bekliyorum!

 

- Müsaade ederseniz ben danışacağım yeri biliyorum Efendim. Dedim ve oradan ayrıldım.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.