İşte hayatımı tuzla buz eden adam!..

A -
A +

Hayallerimi süsleyen “beyaz atlı prensim” göz dolduruyor, herkes de birbirimize pek yakıştırıyordu...

 

 

 

Bir yerde okumuştum, aklımda kaldığı kadarıyla şöyle diyordu:

 

İnsanları kaderleri, karşılaştırır,

 

Karakterleri, yakınlaştırır,

 

Kararları, anlaştırır,

 

Davranışları ise uzaklaştırır.

 

“Yok!” dedim, sesimdeki muzip titremeyi daha fazla gizleme ihtiyacı duymadım. Memnuniyetimi sezen Tanju, beni kendine doğru çekip havalandırıp bıraktı. Şaka maka değil milletin gözü önünde ciddi ciddi sallıyordu. Geriye gidip tekrardan Tanju’ya doğru gelirken gözüm; bankta seyredenlere takıldı. Bir grup arkadaşım bize bakıp sırıtıyordu. Artık bundan sonrasını siz düşünün. Uykularımı kaçıran, hayallerimi süsleyen “beyaz atlı prensim” göz dolduruyor, herkes de birbirimize pek yakıştırıyordu. Bir anacığım hariç. Ne de olsa eski kafa! Bir şey dedi mi geri vites yapmazdı. Hep ileri, daima ileri!!.

 

         ***

 

Salıncakta sallanmayı görenlerden biri:

 

- Kız Jale adamın kucağına birden atlayıverdin! İnsan biraz naz yapar, biraz da kur! “Nerede kaldın yiğidim? Gözüm yollarda seni bekledim, durdum! İyi ki çıkageldin, çok şükür!” der gibi bir hâlin vardı… Doğrusu yakıştıramadık sana bu teslimiyeti!

 

- !!!

 

Sadece sustum. Lâf atan arkadaşıma hemen cevap verseydim tatsız bir durum yaşardım. Kendi kendime dedim ki: “Kız Jale, hiç beklemediğin bu sözler karşısında önce ne diyeceğini bilemedin, pek de şaşırdın. Niçin?”

 

İçimdeki sesin esprisini duymamıştım bile. O anda sanki yarası kabuk bağlamış yüreğime, bir bıçak ucu değmiş gibi oldum. Genç kızlık heyecanıyla; hâlâ ne diyeceğini bilemeden birkaç dakika öylece sessiz kaldım. Daha sonra kararlılıkla ayağa kalktım. Elimden bırakmadığım aşk romanının arasında sakladığım ve bir gün önce bir arkadaşımın gizlice çektiği Tanju'yla olan fotoğrafımı eline tutuşturdum.

 

-İşte Tanju ve ben! Hayatımı tuzla buz eden adam!

 

-!!!

 

-Şimdi de sen susuyorsun bak!

 

-Ödeştik…

 

           ***

 

Her sabah Marmara’nın üzerinden güneş doğarken İstanbul’u seyretmek ne güzeldi. Topkapı Sarayı’nın, Eminönü, Sultanahmet, Fatih camilerinin silüetindeki eski payitaht İstanbul, ne kadar ihtişamlı görünürdü.

 

Her daim olduğu gibi erken kalkmış, dışarı çıkmıştım. Hafif bir bahar rüzgârı, yüzümü yıkayarak bütün bedenimi serinletiyordu. İçim içime sığmıyordu. Sanki güneş benim için doğuyor, insanlar benim için yürüyor, kuşlar, martılar benim için kanat çırpıyor, görebildiğim kadarıyla iki kıtaya köprü olan tarihî şehir, topyekûn benim için ayaklanıyordu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.