"Hâtem-i Esam’ın, Hacc’a giderken hanımıyla helâlleşmesini duydum, olmayan aklımı hepten başımdan aldı Sultan’ım!.."
Harun Reşid:
- Ne yani şimdi çocukları dışarı salayım, çamurlarda koştursunlar mı?
- O kadarını bilemem Efendim! Yağmur o bu, sen ben, zengin fakir, sultan halk, ayırımı yapmaz! Sen ne isen olduğu gibi kabullenir, öyle de muamele eder. Hissettiklerin, üzüldüklerin ve sevindiklerinle yaşar. Her insan onunla kendini bulur, elinde olmadan seversin ve birlikte yürüyebileceğin nadir dostlardandır!
- Yine yükseklerden konuşuyorsun Behlül. Hadi başka mevzulara geçelim, sonra da müsaade isteyeyim.
- Olur Sultanım.
- !!!
- Evliyânın büyüklerinden Hâtem-i Esam’ın, Hacc’a giderken hanımıyla helâlleşmesini duydum, olmayan aklımı hepten başımdan aldı Sultan’ım!
- İyice meraklandım! Senin aklını başından alan neymiş?
- Sultan'ım! Hâtem-i Esam HACCA giderken ev halkıyla helâlleşmiş ve demiş ki; "Hanım! Ne kadar nafaka bırakayım sana?” Tevekkül ve teslimiyet timsali hanımın cevabı aklımı başımdan aldı, çok ibretliydi; "Ne kadar yaşayacaksam, o kadar!” demiş.
- Çok büyük laf! Peki, Hâtem ne cevap vermiş?
- O da "Hanım! Senin ne kadar yaşayacağını ben nereden bileyim?” Bu sefer hanımı ona: "Öyle ise; benim nafakamı ne kadar yaşayacağımı bilene bırak. O beni şimdiye kadar hiç nafakasız bırakmadı! Şimdiden sonra da bırakmaz! Sen, harçlığını yanında tut, gurbette lâzım olabilir…”
- Sonra ne olmuş?
- Efendim Hâtem-i Esam, yola çıktıktan sonra mahalle hanımları “Hayırlı mübarek olsun…” ziyaretine gelmişler; "ALLAH kavuştursun. Beyiniz Hacc’a gitti, size ne kadar nafaka bıraktı?” diye de bir suâl yöneltmişler. Hanımefendi şöyle cevaplamış: "Benim beyim rızık veren değil, rızık yiyendir. Rızık yiyen, rızık veremez. Ben rızkımı hep rızık verenden beklemişim. O beni şimdiye kadar hiç rızıksız bırakmamış, yine de bırakmayacağına inanıyorum…”
- İmân böyle olur.
- Evet Sultan’ım! Hayranlığım da şaşkınlığım da bu hanımefendinin tevekkülüne. Onun gibi olamayacağım için de çok üzgünüm!
- Sonra?
- Hanımlar, bu cevaptan pek memnun olmamışlar, nefislerine ağır gelmiş olmalı ki dudak bükerek, aleyhte konuşmaya başlamış sonra da çekip gitmişler…
Aradan fazla vakit geçmeden kapıda at kişnemeleri duyulmuş bu sefer de. Geleni merak edip dışarıya çıkan Hâtem'in hanımı, bir atlı kafilesiyle karşılaşmış. Meğer Hacc’a gidenleri uğurlamaktan dönen Bağdat Halifesiymiş gelen. Susamış, su içmek için de yolunun üzerindeki bu eve uğramışlar.
Hâtem'in hanımefendisi, hemen bir testi serin su ile bir bardak uzatmış. Serin suyu kana kana içen halife, yanındaki vezirine emir vermiş; "İçtiğimiz suyun bedelini bize yakışır şekilde öde!” diye. Su getirilen toprak çanağı ağzına kadar altınla dolduran vezir, çanağı kapının eşiğine bırakırken; "ALLAH'a emanet olun bacım. Halifemiz der ki; "Serin suyunu içtik, hakkını helâl etsin bacım!”
DEVAMI YARIN