O şimdi çok uzaktaydı ama aha burada kalbimin tam merkezinde ve hatıralarımın en güzel yerindeydi her daim… Bakmayın atıp tutmama, hiç terk etmedi bizleri. Hâlâ kapı açıldığında gelenin o olduğunu sanıp heyecanlanıyorum. Ne edip edip bir yerden çıkıp geleceğine inanıyorum ilk günümüzdeki gibi.
Günler, haftalar, aylar geçti. Yine geldi hazan mevsimi sonbahar, işte yaprakların sararıp döküldüğü eylüldeyiz... Sanki kalabalıklar içinde daha da bir yalnızdım şimdi...
***
Onu ilk gördüğüm günü hatırlıyorum daha dün gibi... Hep cam kenarına otururdu… Meğer camın aynalanmasından beni görür, takip edermiş. Sonradan öğrendim garip hâllerini. Aylar böyle sürüp gitti... Her gün muntazaman aynı vakitte gelen isimsiz karanfilleri meğer o gönderiyormuş... Artık ona iyice alışmıştım, belli etmesem de gözlerim her yerde onu arar olmuştu.
Ne olduysa bir gün karanfiller kesildi... Ertesi gün ve daha ertesi gün yine yoktu... Maalesef o da ortalıkta görünmüyordu. Emsalsiz mücevherini kaybedenin tedirgin hâli vardı üzerimde.
“Sana ne oluyor be Jale? Birkaç ölü çiçeğe tav olacak bir kız mısın?” diyenlere “O da nereden çıktı? Baksanıza yüzüme, hiç bende âşık olacak göz var mı?” deyip aklımca gırgır geçiyor, ortalığı velveleye verip şamataya boğarak muhataplarımı susturuyordum ama içim hiç de öyle demiyordu.
Kaçamak da olsaydı gözüm yollardaydı hep. Uzaktan birini ona benzetseydim kalbim yerinden sökülecekmiş gibi pırpır atardı. Sonraki günler yeniden gelmeye başladı ama kendisi hâlâ ortalıkta görünmüyordu.
Ona öylesine alışmıştım ki, dayanamadım, başka yollarla sordum soruşturdum... Aylarca bizim arkadaş grubumuza takılan, her fırsatta gidip gelen sessiz, sıcak bakışlı o itimat veren adam kimdi? Günler sonra öğrendim, hastanedeymiş. Yediklerinden mi ne gıda zehirlenmesi olmuş. Veya başka bir şeydi de bana öyle denmişti.
Ne edip ettim, yattığı hastaneye ziyaretine gittim… Beni ummadığı bir anda karşısında görünce sevinçten gözleri doldu. Sessizce ağlaşmıştık.
Günler sonra uslu bir çocuk çekingenliğiyle yine aynı yere geldi... Kendisini aradığım, ziyaretine gittiğim için çok memnun olmuş ve “Biliyor musun? O kadar arkadaşımın içinde bir siz geldiniz...” deyip defalarca teşekkür etmişti… Tanıştığımız ilk günden beri, onun hayatında devamlı kanayan kırmızı bir karanfil olmuşum meğer.
Hissiyatını açık konuştukça utanıyor, yüzü kızarıyordu… Bizim bitirimler gibi “hahaha, hihihi” hiç kahkahalarla güldüğünü görmedim... Sanki temiz yüzünde mazisinin bütün kederlerini gizliyordu…
Sözün özü; sigara gibi tiryakisi olmuştum. Günler geçtikçe onsuz edememeye başladım... O benim için vazgeçilmez ve uzağında yaşayamaz hâle gelmiştim. Tanju’yla ihata olunmuş, çepeçevre kuşatılmıştım anlayacağınız. Ufak bahanelerle ondan ayrılmamak için nazımın geçtiği akraba evlerine de götürmeye başladım. DEVAMI YARIN