"Kapımız gece gündüz ardına kadar açık sana Behlül..."

A -
A +

"Sultan’ım! Bunların cevapları vakit alır, bu meseleyi sonra konuşuruz. Şimdilik onu bırakalım da niçin geldiğimi sorun siz!.."

 

 

 

Halife Harun Reşid:

 

- Peki “Bu dünyada adam gibi yaşadım, arzu ettiğim şekilde bir ömür sürdüm...” ya da “Ahirete tam hazırlandım…” diyebilmek için ne yapmalıyım?

 

- Sultan’ım! Bunların cevapları vakit alır, bu meseleyi sonra konuşuruz. Şimdilik onu bırakalım da niçin geldiğimi sorun siz!

 

- Ne zaman “Niçin geldin?” diye sordum ki bugün sorayım Behlül? Dedim ya kapımız gece gündüz ardına kadar açık sana.

 

- Başka şeylerden bahsedeceğim!

 

- Buyur  Behlül! Nelerden bahsedeceksin bahset?

 

- Bermekîlerden!

 

- Bermekîler mi?

 

- Evet, Bermekîler! Ahali diyor ki: “Bu aile, Abbasi Sarayında o kadar kuvvetlendi, o kadar söz sahibi oldu ki, hükümdarı bile gölgede bırakacak duruma geldiler! Saray’daki bahçıvandan vezire kadar, her yanı Bermekîler idare ediyor!..." Dahası da var Efendim!

 

- Bir dakika! Bir dakika!

 

- Ne oldu Sultan’ım?

 

- Bugün bahçıvan Bermekî Abdullah’a hoş bir hareketinden dolayı bir mükâfat vermek istedim. O ise elinde bir kâğıtla yanıma geldi, pek telâşlıydı. Âdetâ yalvarırcasına “Sultanım şu kâğıda yazdığım ifadelerin altına mührünüzü basın yeter!” dedi. Ben de “Hayırdır ne var o kâğıtta?” dedim. Elindekini uzattı. Okudum hayret ettim. Şimdi sen de o hayretimin üzerinde aynı aile hakkında beni ikaz ediyorsun. Şaşkınlığım ondandır  Behlül!

 

- Efendim, temiz kalplisiniz, pek de iyi niyetli, hüsn-ü zan sahibisiniz. Bir Müslümanda olması lazım gelen güzel sıfatlar bunlar. Hükümdarda olması daha da güzel lakin tedbir ve dikkatli olmaya mâni değildir bu sıfatlara sahip olmak.

 

- Anlamadım  Behlül!

 

- Yani demek istiyorum ki tedbir almak, dosta merhametli, düşmana; olabilecek hile ve desiselerine karşı uyanık olmak tevekküle mâni değildir. Her şey Rabbimizdendir.

 

- !!!

 

O gün sohbetimiz uzadıkça uzadı. Fazla merakta bırakmamak için müsaadenizle kısaca hülâsa edeyim:

 

Günün birinde; Halife Harun Reşid, Bermekî ailesinden olan veziri Cafer bin Yahya ile birlikte, sarayın bahçesinde sohbet edip dolaşırken, insanlık hâli; dalda kızarmış elmaları görünce canı çekmiş… dalından koparmak için uzanmış, zıplamış, ne var ki boyu yetişmemiş, bir türlü muvaffak olamamış koparmaya.

 

Pek itimat ettiği ve muhabbetli veziri Yahya’ya demiş ki; “Ben şişmanım sen zayıfsın. Hadi gel sana iş çıktı! Omzuma bas, o meyveyi kopar ve bana ver!”

 

Vezir, sultana yardım etmek için, hiç tereddüt etmeden Halife’nin omzuna çıkıp ve beğendiği meyveyi koparıp vermiş...

 

Meyveyi yiyen Halife Harun Reşid, “Maşallah! Çok lezzetliymiş” demiş ve emir vermiş: “Bana, bu hoş kokulu, tatlı, sulu elmaları yetiştiren bahçıvanı çağırın… Çok çalışkanlığından, üstün maharetinden, sadakatinden ve muvaffakıyetinden dolayı ona mükâfat vereceğim...”

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.