"Katlanılan sıkıntılar, rahmet olarak üzerlerine yağmış..."

A -
A +

"Efendim, bu işte bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi bir hanımefendi var!..”

 

 

 

Sabit hazretleri, ahirete kul hakkıyla gitmemek için görünüşte pek de cazip olmayan bu teklifi kabul etmiş. Hemen düğün hazırlığı yapılmış ve kısa zamanda da gelin getirilmiş.

 

Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir olmuş. Hemen kayınpederine koşmuş. "Efendim, bu işte bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi bir hanımefendi var!” demiş. Bu saf temizliğe tebessüm eden kayınpederi:

 

“Evladım, o benim kızımdır, senin de nikâhlı helâlindir. Ben sana kör dediysem, doğrudur, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, doğrudur, çünkü o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, doğrudur, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, yine doğrudur. Niçin? Çünkü o hiç harama gitmemiştir. Var git helâlinin yanına, mübarek olsun. Allahü teâlâ mesut ve bahtiyar eylesin ebeden."

 

İşte, insanlık tarihinde ender görülebilecek bu evlilikten, yani böyle doğru, dürüst, kul haklarından korkan temiz, iffetli ana babadan İmam-ı Â’zam Ebu Hanife hazretleri dünyayı teşrif etmiş.

 

- Efendim, hiçbir şey tesadüfen olmuyor. O, haram işlememek için katlanılan sıkıntılar, rahmet olarak üzerlerine yağmış âdetâ.

 

- Yalnız onların mı? Cümle Ümmet-i Muhammed’in üzerine de… O olmasaydı Allah muhafaza belki de doğru imân, doğru itikat yani İslâmiyet diye bir şey kalmazdı.

 

- Her şey Rabbimizden.

 

- Âmennâ ve saddaknâ!

 

- Allah rızası için etrafa bakılıp tefekkür edilince neler hissedilmiyor ki Efendim!

 

- Benim anlayacağım şekilde açık konuş Behlül!

 

- Peki Efendim! Siz Sabit hazretlerinin güzelliğinden bahsettiniz ben de bu ağaçlar arasında gezerken boynu bükük bir gülle her biri bilenmiş iğne ucu gibi dikenlerini görmüş, ikisinin aynı yerde olmasına hayret etmiştim. Kendi kendime “Biri en güzel kokular saçıyor, diğeri dokunanı yakıyor, kanatıyor. İki zıt şeyin bir dalda bulunmasının bir hikmeti vardır ama ne?” Defalarca "gül ile diken…” dedim durdum.

 

- Beni de iyice meraklandırdın Behlül! Tefekkür neticesinde, ne mânâ çıkardın bu beraberlikten?

 

- Efendim! Malumunuz, hem acının hem de huzurun temeli saftır, katıksızdır, diğer bir ifadeyle her ikisi de devamlı kalıcı değil, geçicidir; sabit durmazlar, daima değişim hâlindedirler. Çiçek solduğunda kurur en nihayetinde gübreye dönüşür. Gübre ise büyümeye; tekrar çiçek açmaya yardımcı olur.

 

- Biraz daha izaha ihtiyaç var Behlül.

 

- Efendim, her olan şey mutlaka olduğu gibidir ve tabiatı icabı geçicidir. Yani tatlı bir şey acıya dönüşebilir ve acı da tekrar huzur ve saadete dönüşebilir.

 

Dünyanın dört bir yanında nilüfer çiçekleri görmek mümkündür. Bunların büyüyüp gelişmesi, rengârenk güzelliklerini gösterebilmeleri için göle ihtiyaç vardır. Bu çiçekler bol sulu çamurlar içinde yaşar. Anlayacağınız hayat bulabilmesi çamura bağlıdır, bunu da herkes bilir.

 

- Eee!

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.