Ragıp Karadayı'nın yeni romanı...
BİR GÜZEL EYLEYEN VAR
ROMAN 1
"Kendi kendine konuşmayı
bırak dadaşım!.."
Kar taneleri uçuşurken, Küçük İbrahim Hakkı, sessizce etrafı seyrediyordu...
Gönüllerde taht kuran Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerini tanımayanımız, sevmeyenimiz yok gibidir. O, sadece bir şair ve mutasavvıf değil, aynı zamanda devrin matematik, geometri, trigonometri, astronomi, anatomi, fizyoloji, sosyoloji ve psikoloji gibi çeşitli ilim dallarındaki eserleriyle iz bırakmış, meşhur ilim ehli, gönül sultanı, nadide fikir adamlarımızdan biridir... İşte biz bu mümtaz ilim adamımızın hayatından faydalanarak nev-i şahsına münhasır bir roman ortaya çıkardık. Yazmak bizden, okumak takdir etmek sizden. (R. K.)
***
TİPİ-BORANIN GETİRDİĞİ
Tipi, boran, kar-kış demeden.
Tarla, çayır ekip biçmeden.
Unu ekmek yapıp yemeden.
Adam olunur mu pişmeden?
Kar taneleri ak kelebekler misali uçuşurken, bir sütre arkasında siperlenmiş Küçük İbrahim Hakkı, sessizce etrafı seyrediyordu. Konuşmadan anlaşmanın mümkün olduğunu fark etti, yağan karın bu ahenginde. Birden başını kaldırdı; kül rengine dönüşmüş sema sanki delinmiş, sayısız kar tanecikleri ardı arkası kesilmeyecekmiş gibi üzerine üzerine geliyordu. İri elâ gözlerini kıstı daldı gitti ötelere. Göğün derinliklerinden belli bir istikamet üzere ağır ağır inen ak tülden zarif kelebeklerin hiçbir şeyi incitmemesindeki düzen, intizam, harikulâde güzellik aklını başından alıyordu. Elini uzattı, parmaklarıyla birkaçını tutmak istedi ama nafile… Hamlesi boşa çıkınca, tekrar denedi ama o da olmadı. Yere inişlerine, birbirlerine dokunmadan, yavaşça üst üste istiflenişlerine, koluna, başına, yüzüne, gözüne konanlara baktı gayr-i ihtiyari:
“Hikmetinden sual olmaz” dedi. “İnsanlar da öyle değil mi? Her birimiz; bir kar tanesi gibiyiz sanki. Şeklimiz aynı, etten ve kemikteniz hepimiz de… yüzümüz, boyumuz, rengimiz, huyumuz farklı sadece. Tevellütle başlayan hayat serüvenimiz, aynen devam ediyor, neticede kara toprakta buluşmuyor muyuz? Bütün karlar; en sonunda toprakla buluşuyor, insanlar da… Ama bize musallat olan şeytan var, azgın nefis var, kötüler var! Karlarda saf temizlik, bembeyazlık... siyahlık, kara leke, yamukluk hiç yok... Yanlış mı düşünüyorum acaba?”
Kar taneleriyle hemhâl oluşunu; “pat pat” gelen bir çift ayak sesi bozuverdi. Elinde olmadan toparlandı. Mahalleden arkadaşı Abdullah; öyle kendi kendine konuşurken gördüğüne şaşırmıştı, yoksa başka birileri vardı da o mu görememişti? Elleri cebinde, başını tiftik bir kalpak içine gömmüş, yalnız zeytuni iki göz görünüyordu. Her tarafını kar bürümüş, dili tutulmuş da öylesine bön bön bakıyor hâli vardı. Neden sonra hafif doğruldu ve İbrahim’in baktığı tarafa başını kaldırdı. Aralıksız inen karlar gözünü alınca, indiriverdi bakışlarını.
- Öyle kiminle konuşuyordun İbrahim?
- Hiç!
- Ooo! Hiç de kurtul, ne kolay!
- Boş ver Abdullah!
- Bırak kendi kendine konuşmayı dadaşım! Ne işin var, bu havada bu örtmenin altında?
- Şey!
- Ney?
- Çok hoş bir hava… ak bir örtü kar ve sınırsız sessizlik… DEVAMI YARIN