"Kim olduğumuz değil, kiminle olduğumuz mühimdir!.."

A -
A +

Doktor Nefise:

 

- Gayet tabii bilebileceğinizden emindim. Hani iş olsun diye mevzuyu açmıştım. Kimler dünyada birbirini severse, birlikte olursa, ahirette de onlarla birlikte olacaklar. Ahirette kimlerle beraber olmayı, nereyi istiyorsak, bunu dünyada iken seçip karar vermemiz lazım. Büyüklerimizin bir sözü var, altın harflerle yazılıp bütün insanların görebileceği yerlere asılabilecek kıymette. “KİM OLDUĞUMUZ DEĞİL, KİMİNLE OLDUĞUMUZ MÜHİMDİR…”

 

- Doktor Hanım; îmân, hayatımız için çok mu mühim?

 

- Bir büyüğümüz “İnkâr etmek başkadır, îmân etmek bütün bütün başkadır...” der. Aslında asrımızın en büyük problemi; îmân hakikatine karşı lakayt ve alakasız kalmaktır. Maalesef sadece ateistleri, ehl-i gaflet olanları değil, manevi mânâda yol aldığını düşünen Müslümanları dahi ihata edip kuşatmıştır bu hastalık.

 

- Benim anlayacağım tarzda izah eder misiniz lütfen? İşin daha alfabesindeyim.

 

- Yani, birçok Müslüman diyor ki: “Nasıl olsa Allah affeder. Kalbim temiz. Çalışmak da ibadet. Mühim olan cuma ve bayram namazları. Sen kalbime bak. Kimseye bir zararım yok…” gibi telkinlerle zihin dünyamızı bulandıran bu modern hayatın oryantalistleri asıl maksatlarına ulaşırken, toplumdaki yozlaşmanın da fitilini ateşlemişlerdir. Peki bizdeki taklid-i imânın veya halk arasındaki tabiri ile aile Müslümanlığının semptomu, belirtisi, işareti nedir?

 

- Bir ilme dayanmayan şeyler, ne görmüş, ne duymuşsa o…

 

- Kısaca izahı, aşağı yukarı bu dediğiniz şey. Oysa İslamiyet bir ilim dinidir. Avrupalılar tespit etmişler: “Avrupa’da fen ilmi ilerledikçe Hristiyanlıktan uzaklaşılıyor, İslamiyet’te de ilim ilerledikçe İslamiyet’e yaklaşılıyor…” Bazı gayrimüslim fen adamları, dinlerinden uzaklaşınca, başarılı oluyor. Müslüman ismini taşıyan bazı cahiller de, İslamiyet'ten uzaklaşınca başarısız oluyorlar. Buradaki inceliği iyi anlamak gerekir.

 

- Çok manidar tespit.

 

- !!!

 

Önce şımarıklık, sonra en yakışıklı olanı avlama ve daha sonra da yalnızlık geldi yakama yapıştı. Senelerdir süregelen, usul usul sızdıran derin bir çatlaktan bahsediyorum. Sonra hükmedemedim, kabına sığmayan kentli güzelin tarladaki durağan korkuluk eğilimine. Beceremedik ve böylece bozuldu dirliğimiz, düzenimiz.

 

Hayatımı anlatırken her cümle girizgâhında başkalığın, farklılığın ve imkânsızlığın edepsiz, çılgın rezili oluyordum. Anlatsam bir dert, anlatmasam bir... Anlayacağınız benim sokağım çamurdu, onunsa arabası süt beyaz… Sokağımdan her geçişte çamura bulanıyor, kirleniyordu garibim. Yeniden açtığımız tertemiz ak sayfalar da yazıyla karalanıyordu, tükenmez denilen kalemler bile tükeniyordu. Kalemle yazılmazdı bu hikâye. Bu hikâye, kolay kolay anlaşılmaz ve anlatılamazdı da!

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.