"Kız nereye diye sorulur mu?"

A -
A +

Ne hikmetse onu görünce kızgınlığımı, yorgunluğumu hepten unutuveriyordum. Aşk denilen şey böyle tılsımlı bir şeydi galiba. İnsanı kılıktan kılığa sokan, aklını başından alan ne acayip şeymiş meğer. Türkçe, Arapça. Farsça yâhut da başka bir lisanca… aşk anlatılmaya kalkışınca kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Bence aşkın lisânı kendinceydi. Beden kulağına değil gönül kulağına seslendiği için hangi dilde söylendiği çok da mühim değildi zâten. Aşkın diriltici sesi yeniden söylenmeye başladı mı akan sular dururdu.

 

Asıl aşkı temsil edenlerse sağımızda Mevlânâ hazretleri, solumuzda Yûnus Emre hazretleriydi… Biz hangisine kulak kesilirsek kesilelim lisan farklı bile olsa gönül özde aynı şeyi duyar, hissederdi. Duyulan aşk çağrısı, birlik, tevhîd sesiydi. Aralarında mânâ olarak hiçbir fark yoktu. Hazreti Mevlânâ’mızın: “Her ne olursan ol, gel…” demesiyle Yûnus Emre’mizin: “Gelin, tanış olalım…” demesi aynı şeydi hakiki aşk âleminde. Şimdi diyeceksiniz ki sahtesi de olur muymuş bu işin? Maalesef her şeyin bir aslı, birden fazla da sahtesi, şimdiki tabirle “çakması” vardı bu fâni dünyada. Marka takıntıları olanlar bunu pekâlâ bilirler.

 

Bu son yaz, ilk güz sabahının bu bulutsuz ve sıcak gününde memleket boydan boya durgun ve kavruk… Marmara'nın suları, bulutlu gökyüzünün yansımalarıyla yağlı petrol renginde… Neşesiz martılar havada tutunamıyor. Derinden derine ne istediği anlaşılmayan çocuk feryatları, aynı tempoda hasta bağırmaları duyuluyor yakından uzaktan. İnsan daha kapıdan girerken bir gurbet ve ıstırap bahçesinin eşiğine ayak bastığını sanıyor yeni evimizde.

 

Huzur ve saadet için gayret göstermeyenlere bilmem ki ne denir? Tarih karşısında nasıl hesap verecekler torunlarına?

 

Aklıma neler de geliyordu? Bir telefon sesiyle dikkat kesildim. Gardırop başında elbiselerini değiştiren Tanju:

 

- Telefonun çaldı Jale.

 

- !!!

 

- Telefonun çalıyor, dedim!

 

- Duyuyorum Tanju…

 

- Bazen duymuyorsun da…

 

Evde oturup ayaklarını uzatmak iyi de, beyefendiyle zıt gitmemek şartıyla... Telefonun yanan ışığına baktım, bizim dün beraber olduğumuz “bitirimlerden” Tomurcuk…

 

- Alo Tomurcuk! Hayrola, akşam akşam. Bir durum mu var?

 

- Yok. Hadi hazırlan arkadaşlarla size geliyoruz.

 

- Geliyor musunuz? Niye? Kaç kişi?

 

- Arkadaşlar işte, niçin soruyorsun? Sen, ben o... Bildiğin kişiler.

 

- İyi de Tomurcuk, evde bir gram kahve kalmamış, bari gelirken marketten yüz gramlık bir paket kahve al, gelince parasını veririm.

 

- Kız, kahveye lüzum yok, oturmaya gelmiyoruz. Hemen sizi alıp gideceğiz…

 

- Nereye?

 

- Kız nereye diye sorulur mu? Eksik kalan eğlencemizi tamamlamaya! Hadi hazırlanın, oyalanmayın!

 

- Yaa! Tomurcuk, bırak yaa! Madem geliyorsunuz evde oturalım, ya da yakın bir yere gidelim! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.