"Konuşacak mecalim yok ama emir edepten üstündür…"

A -
A +

Alvarlı Efe, Hasan Baba yan yana durmuşlar; “Hadi Hacı Hafız Lütfü Hoca seni dinliyoruz…” deyip bekliyorlar…

 

Yıkılmayacak bir duvar örüyorlardı kötülerin önlerine. Mübareklere, duvarın son tuğlasını verirken, uzanan o nazik eli öpüp başına koyuyordu her defasında. Allah için çalışan ve sohbet edenlerin, dünyadan koparıp aldıkları kırmızı, sarı, mor güllerle bezenmiş upuzun bir geceydi, huzurla dolu bu gece…

Alvarlı Efe, Hasan Baba yan yana durmuşlar; “Hadi Hacı Hafız Lütfü Hoca seni dinliyoruz…” deyip bekliyorlar…

“Efendim konuşacak mecalim yok ama ‘Emir edepten üstün…’ buyurduğunuz için, yüksek himmet ve affınıza sığınarak arz ediyorum.

Susmak güzel ama insan kalbini hoyratça ve edepsizce zorlayanlara, istediğimiz cevabı veremeyince elimizde olmadan üzülüyoruz.

Tesadüfen gördüğümüzde, semadan hızlıca kayan yıldızı, hâlihazırda, ilk sırada bekleyenlerin kayıp gideceğini düşünüp yine üzülüyoruz!

İnsanda ne eksikse onu ister ya kendine; ben huzur dilemekten yoruldum, buna da pek üzülüyorum.

Gölgesinde bir nefes soluklandığım ağaçları saymaktan, zamanın ve mekânın ehemmiyetini anlamaya çalışmaktan, ahireti düşünmekten, hatalarımı hesaplamaktan, yürüdüğüm toprak yolların çakıl taşlarını görmezden gelmekten de iyice dengemi kaybettim!

Şimdi bana, fakire-zengine, köylüye-şehirliye, bilene-bilmeyene aynı mesafede huzur ve saadet dağıtan, nurlu dünyalarından ışık saçan, yüzleri güleç, gözlerine bütün yıldızları sığdırmış gönül ehli, kalp mütehassısı mübarek hocalarımın sınırsız tasarruf ve de himmetleri gerek.

Acziyetim pek yüksek ve biraz da hissî olunca, şaşkınlığım ve üzüntülerim de o kadar derin oluyor gayr-i ihtiyari. Zifirî karanlık gecenin en ortasında, yani kul yapımı saatleri durduran bu köyümün gecesinde uyuyup taptaze kokulara bürünmüş olarak, altın huzmeli güneşin kirli dünyamızın üzerine utanarak doğduğu, ak pamuk yığını bulutların rahmet olarak yağmaya tereddüt ettiği, insanların merhametsizliğine ağladığı bir Aha sabahına uyanmam hiç de kolay olmuyor efendim… ya da her dert belâ ve musibetlere dayanabilecek sağlam bir irade, bükülmez bilek, geniş bir kalp lazım ki, o da biz kullarda çok az bulunuyor!

Bu gönül işlerinin fukarasıyız Efendim…”

                ***

       HASAN BABA

- Anacığım ellerine sağlık hasretini çektiğim bir kahvaltı oldu. Ne zamandır helvanı, döğmecini yemiyordum. İlaç gibi geldi. Ellerin dert görmesin, minnettarım.

- Afiyet olsun oğul, Hafızım. Anan sana kurban olsun! Eski zamanım olsaydı daha çok şeyler yapardım ama kocadım artık.

- Estağfirullah Ana! Az mı ki? Zaten ben de eskisi gibi yiyemiyorum.

- Şifa olur inşallah! Geçenlerde Hasan Baba gelmiş Aha’ya. Dedim Hafız olsaydı ne kadar sevinir, alır eve getirirdi. Biz de bereketlenirdik!

- Ah Baba hazretleri! Hep de burnumda tütüyor! Ah!

- Burada da epey talebesi varmış meğer.

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.