Küçük Numan heyecanlanmış ve kalp atışları da değişmişti!..

A -
A +
Ankara, uzaktan yemyeşil bağ, bahçe içerisinde âdeta bir tablo gibi görünüyordu. 
 
Hiçbir zaman hiçbir yerde satılamayacak, atılmayacak hatıraların, ayrılıkların, kavuşmaların başlangıcıydı bu an. Ana evladından, evlat anasından, babasından, kardeşlerinden, eş dost ahbaplarından, alışık olduğu çevresinden ayrılırken; birilerini de kavuşma telaşı saracaktı hiç şüphesiz. Bir yolun, bir çizginin başlangıcındaydılar bugün ve bir gün sonu da gelecekti ömür gibi. Kum saati ne hoş misaldi; bugün kum saatinin ters akışının başlangıcıydı. Onlar da farklıydı; kimi birkaç dakikada, bazıları saate, kimileri günlerce, aylarca, senelerce devam edebiliyordu. “Her şeyin hayırlısı” dedi Fatıma Ana. Ana yüreği yufka oluyor her nedense. Biricik ciğerparesi görmesin diye hep dik duruyor, keyifli görünüyordu. Ayrılık zamanı tarif de edilemiyor ki edesin; onu ancak yaşayan bilirdi. İlk önce eller, sonra gözler yetim, öksüz kalıyor, muhabbetin esrarlı acısı konulup kalplere, üst üste çekilen “ahların” hüzünleri yaşanıyordu içten içe…
 
Biraz daha fazla görmek için mi, yoksa son dokunuş endişesinden mi ne damın başına çıktı Fatıma Ana. En sevdiğine el salladı. O da ona karşılık verdi. Bu el hareketi; bir ananın kızgın kor üzerine düşerken “cıs” diye bir ses çıkaran gözyaşları mıydı, yoksa gözyaşlarını içine akıtan bir evladın zorlama gülümsemesi mi? Bunu hiç kimse tam bilmeyecekti. Belki de; çok keyifli, pek iddialı ayrılırken gidenin geri dönüp omuzundan buruk bakışıydı bu hareket. Gözlerdeki nemi saklayarak; “gider gitmez heybeni aç, içindekileri serin bir yere koy, yoksa bozulur” diyen annenin daha önce defalarca sormasına rağmen son bir kez daha gayriihtiyari sorduğu “ne zaman dönersin” sorusundaki titrek ses tonuydu, ağlayan çocuğu kandırmak için söylenen masum cevaplara inanma arzusuydu belki de…
Ayrılık hüznü; sokağın tozu dumanlarıyla birlikte ağır bir hasret acısının da içe oturmasıydı hem gidene, hem de kalana...
Yapılan dualara “âmin” sesleri arasında kendini duyuran, bazen bir “gitmeme” isteği, bazen bir “gitme” deme isteği midir kim bilir?
 
Dönmemek varsa eğer, gitmemek en iyisi.
Hasretin hüznüyle ıslanıyor göz perdesi.
 
Bahar geçer, yaz biter, yüzlerde güz oluşur.
Geçer ömür, yollar ayırır, kalpler buluşur.
 
Gidenlerin değil, kalanlarındır sonbahar.
Sonra mevsim kışa döner, kalplere yağar kar.
 
                                  ***
                  MEDRESEDE İLK GÜN
Neredeyse bütün evleri iki katlı olan Ankara, uzaktan yemyeşil bağ, bahçe içerisinde âdeta bir tablo gibi görünüyordu. Yaklaştıkça ananevi taş konaklarının güzelliği ortaya çıkıyor, ihtişamı insanı büyülüyordu âdeta... Geniş taş döşeli yola girdiklerinde Küçük Numan’ın kalp atışları da değişmiş; küt küt vuruşunu atın ayaklarından çıkan ritmik seslere benzeterek “heyecandan” deyip gülümsemişti. Bu küçük şehirde çok sayıdaki ev büyütülerek medrese hâline dönüştürülmüş. En büyüğü ve gösterişli olanıysa hiç şüphesiz Melike Hatun’un hayratı olan Karamedreseydi…DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.