Kuş seslerini dinleyerek saraya doğru gidiyorum...

A -
A +

"Tam karşıdan sabah güneşi, altın huzmelerini aralıksız gözlerimin içine içine gönderiyor, öyle kamaştırıyor ki; başıma ağrılar girdi."

 

 

 

Çoğu zaman uysaldır, her şeyi kabul eder,

 

Bâtılları bırakır, Hakk'ın yolunda gider.

 

Aman çok dikkat et, sonra olmayasın heder!

 

ZALİMİ tanısaydı, zulmetteki insanlar,

 

Kaçar kurtulurdu hem, düzelirdi noksanlar.

 

 

 

Bir an gelir, tanımaz, olur herkese ağyar,

 

Mazlum canlara kıyar, olur azgın canavar.

 

Düşersen affetmez, ne kadar yalvarsan yalvar!

 

AHİRETİ anlasaydı, inanmayan insanlar,

 

Herkes huzur duyardı, düzelirdi noksanlar.

 

 

 

Aklı olan harama kapatır gözlerini,

 

Hatırından çıkarma HOCA'nın sözlerini.

 

Ayırmalı elbette, kabukla özlerini!

 

NEFSİNİ tanısaydı, gafletteki insanlar,

 

Âlem felâh bulurdu, düzelirdi noksanlar.

 

                   ***

          NASIL BİRİ?

Dikenleri canımı yaksa da hâlimden memnun patika bir yoldayım. Kafamda başka düşünceler, etrafımdaki kuş seslerini dinleyerek saraya doğru gidiyorum. Sırtımda bana yetecek kadar erzak, seccadem ve su kabım var. Dağarcığımın en üstünde Harun Reşid Sultan’ımın hediye ettiği Kur’ân-ı kerîm duruyor. Az önce birkaç cüz okudum kapattım, öptüm kokladım. Dar yolda kendi hâlimde yürürken gelen seslerden dolayı başımı kaldırdım etrafıma baktım. Önde benim yanımda yürüyen köpeğe, abartılı el kol hareketleriyle bir şeyler anlatıp gülen çocuğu gördüm, gayr-i ihtiyari gülümsedim. Aklınca köpeğe kur yapıyor evet, çok açık. Bu çocuklar var ya hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. El sallayanın arkasında başka bir çocuk ise yakındaki kurumuş ağaca tırmanıyor, bazılarıysa sere serpe oturuyor, muhtemelen birazdan kalkıp yola revan olacaklar. Birkaç çocuk ise çimenler üzerinde uzanmış, uyumuş görünüyor. Daha arkada biri horluyor. Bu tipler zaten her yer ve zeminde uyuyan çeşitten, sadece yürürken uyanık görürsünüz.

 

Tam karşıdan sabah güneşi, altın huzmelerini aralıksız gözlerimin içine içine gönderiyor, öyle kamaştırıyor ki, gözlerimi kısmaktan başıma ağrılar girdi. Masmavi sema bulutsuz, pek açık. Anlayacağınız hoş bir hava hâkim. Çocukları gördüğümden mi yoksa havanın güzelliğinden mi ne düşündüğüm kadar da keyifleniyorum. Sebebini sorsanız, izah edemem. Nedir, nedendir; kendimi tanıyamıyorum, tam anlayamadığım gibi anlatamıyorum da?

 

Yine çocukluğumdaki gibi hassaslaşmıştım bugün. Bu fâni dünyayı tanımaya başladığımda sanki sonsuza kadar böyle çocuk kalacağımı sanırdım. Görüyorsunuz ki o zamanki düşüncelerim hakikat olmadı yani çocuk kalamadım. Şimdi ise yetişmiş meyve, her an dalından kopacak sararmış bir yaprak, diğer ifadeyle; bir ayağı çukurda, yürüyen mevta gibi görüyorum kendimi.

 

Bu kafayla bir yere varamayacağım galiba. Bu yaramaz ufaklıklar yine beni benden aldı, o yaştaki tozpembe senelerime götürdü. Anneciğimin, babacığımın hasreti burnumda tütüyor. Onlarla alâkalı konuşabileceğim kimsecikler de yok ortalıkta.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.