Nafız Turan’ın dükkânının önünü geçmiş, Habip Babanın türbesinin kapı önüne gelmişti ki. “Mübareğe bari bir Fâtiha okuyayım…” dedi, selâm verdi, okudu. Tam elini yüzüne sürmüştü ki yukarıdan iyi giyimli, kravatlı, her hâllerinden devlet adamı oldukları belli olan iki kişinin, sohbet ederek geldiğini gördü, toparlandı. Önünden geçerlerken bir de ne görsen? Gelenlerden biri, çok yakinen tanıdığı, sevdiği, hürmet ettiği, hürmet gördüğü Reis Zeki Dilek değil miydi? Diğerini hiç tanımıyordu, kim olduğunu bilmiyordu. İlk defa burada görmüştü. Zeki Bey de karşısında Lütfü Hocayı görünce:
- Aaa! Lütfü Hocam gelmiş! Hoş gelmiş!
- Reis Bey, bir maruzatım var! Deyince yanındaki adam, hafif kenara çekildi, sırtını dönüp beklemeye başladı. Konuşulanları rahat duyuyordu.
- Söyle hayırdır! Bu ne hâl betin benzin solmuş?
- Sorma Reis Bey!
Deyip bütün olup bitenleri saydı döktü. Reis Bey, üzüntüyle dinledi. Sadece yan tarafta, sırtı bize dönük olanı işaret ederek.
- Yeni gelen Kaymakam Beyimiz Hocam! Deyince Kaymakam Bey geri döndü, yanlarına geldi:
- Hoca Efendi, söylediklerini duydum! Tekrar etmene lüzum yok! Ben yazının aslını onlara okumuş, bu hususta toplantı bile yapmıştım. Bütün köylere haber verin, uzak yerlerden gidip gelen olmayabilir diye de üzerine basa basa izah etmiş, talimatımı vermiştim! “Gel benimle…” dedi, Zeki Beyden müsaade alarak elinden tuttuğu gibi dairesine götürdü. Kendi eliyle, Lütfü Hocanın ağzından bir dilekçe yazdı.
- Bak Lütfü Hoca! Bunu götür müftüye imzalat, al tekrar bana getir. Burada bekliyorum. Eğer gerekirse bütün imtihanları iptal ettirir, seni tek başına imtihana sokarım. Geldiğim günden beri soruyorum; iki imam var diyorlar biri Sütpınar’ın imamı Lütfü Karadayı, diğeri de Beyler köyünün imamı Vehbi Okumuş Hoca… Buna rağmen sana haber göndermemelerini manidar buluyorum.
- Peki Kaymakam Bey! Kusura bakmayın “Hoş gelmişsiniz…” bile diyemedim. Bilmiyordum. Köyümüz buraya en uzak olan köylerden biri.
- Duydum! Hatta gidip ziyaret etmek istedim köyünüzü. Yol, su, hiçbir şeyi yokmuş! Ondan dolayı cesaret edemedim.
- Aynen öyledir Kaymakam Bey! Yağımızla kavruluyoruz kendi kendimize. Orayı mamur hâle getirmek için köylü, muhtar, muallimler el ele, büyük bir gayret içindeyiz…
- Devletine yük olmamak ne büyük nimet. Hadi çabuk ol bekliyorum. Sonra ne düşündüyse “Jandarma…” diye seslendi. Bir er geldi. Bana imzalattığı dilekçeyi gelene verdi; “Bunu Müftü Beye bizzat elden teslim et. ‘Kaymakam Bey gönderdi…’ de, bekle, defter kaydını yaptırdıktan sonra al, getir.
Birkaç dakika içinde dilekçe imzalanmış, kaydı yapılmış olarak Kaymakam Beyin önüne geldi. O da bir yerlere kaydettirdikten sonra bana verdi.
DEVAMI YARIN