"Majesteleri! Bu saatin içine şeytan girmiş!.."

A -
A +

Elçi, olup bitenleri Sultan’ımıza anlattıkça Harun Reşid, “Gâvur aklı bu kadar olur!” deyip gülüyor, ellerini dizlerine vuruyordu.

 

 

 

Herkes yatışmış yeniden odalarına çekilmişken yeni bir homurtuyla bizim saat homurdanmaya başlamaz mı? Yine millet dökülmüş. Abbasi halifesinden hediye gelen saat bağırıp ortalığı yıkmıyor mu? Bu sefer daha fena korkmuşlar. Kral, en itimat ettiği şövalyelerini çağırmış ama onlar da korkmuş, sinmişler. Kimse saate yaklaşamıyormuş. Sonunda kâhinleri çağırmışlar saatin yanına. Kâhinler gelmiş hemen teşhisi koymuşlar. 'Majesteleri! Bunun içine şeytan girmiş!' demişler. Bunun üzerine bütün saray halkı geceyi saray dışında geçirmiş. Zavallı saray halkı saat susunca tekrar saraya girmişler ama bir süre sonra şeytan(!) saatin içine yeniden girmiş ve bunlar yeniden dışarı kaçmışlar; böyle birkaç defa tekrarlanınca en sonunda kral, şövalyelerin hepsini toplamış ve iblis aletini ortadan kaldırana büyük bir mükâfat vereceğini vadetmiş. Tabii hiç kimse buna cesaret edememiş. En sonunda bu işten kurtulmanın yolunu bir köylü bulmuş. Ne miymiş bu çözüm? Yeni bir saray yapmak…

 

     ***

 

Elçi, olup bitenleri Sultan’ımıza anlattıkça Harun Reşid, “Gâvur aklı bu kadar olur!” deyip gülüyor, ellerini dizlerine vuruyordu. Neden sonra beni gördü:

 

-  Behlül! Sen de burada mıydın? Konuşulanları duydun değil mi?

 

- Duydum Sultan’ım.

 

- Ne garip!

 

- Îmân fukaraları!

 

- O maşallah! Katı açılmamış ifadeler bunlar Behlül!

 

- Estağfirullah Efendim huzur ve saadetimizden dolayı böyle büyük laflar ediyoruz, affediniz!

 

- Suç yok ki affedelim  Behlül!

 

- Her şeyimiz suç; oturuşumuz, kalkışımız, konuşmamız, sizi tenzih ederim Efendim, bizim neyimiz tam ki?

 

- Lâf atma mı?

 

- Ne haddime Sultan’ım!

 

- Bak sana bir itirafta bulunayım  Behlül: Aklım erdiği günden beri birkaç huzur ve saadet merhalesi yaşadım.

 

- Nasıl?

 

- Mala, eşyaya düşkünlüğüm oldu, elde edince, huzur ve saadetin bu olmadığını anladım.

 

- Zaten öyledir Sultan’ım. Başka?

 

- Çok paha biçilmez şeylere düşkünlüğüm oldu, elde edince, onların verdiği huzurun, kısa zamanda tesirini kaybettiğini gördüm.

 

- Başka?

 

- Büyük makamlar, mevkiler mesela; bir memleketin hükümdarı, sahibi olunca, huzur ve saadeti yakalarım sandım, ama hayal ettiğim şeyleri onlarda da bulamadım.

 

- Başka?

 

- Hatta gördüm ki; imkânlarım çoğaldıkça, mesuliyetlerim de bir o kadar fazlalaşıyor, artıyor, rahatımdan fedakârlık yapmak mecburiyetinde kalıyorum.

 

- Daha başka?

 

- Hatırlar mısın bilmem? Sen bir gün çocuklarla oyun oynarken yanınıza gelmiş, çeşitli hediyeler vermiştim. O masumların verdiklerimi alırken ve safça yiyip gülüşürkenki sevincini görünce çok mesut olmuştum.

 

- Allahü teâlânın kullarını sevindirmek hep kalbe huzur verir Efendim. Tecrübeyle sabittir. Hele günahsız masumları sevindirmek apayrı bir güzellik. Mübarek olsun.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.