İşte o ibretli hikâye:
-Abdurrahman Efendi, medrese talebesi iken Edirnekapı’nın dışında iki odalı bir bağ evinde kalıyormuş. Dışarısı karlı ve fırtınalı bir gecede, evin kapısı çalınmış. Kalkıp açmış. Bir de ne görsün? Genç ve güzel bir kız karşısında ona bakmıyor mu? Kapıya gelen bu kız: “Yolumu kaybettim, beni bu gece misafir alır mısınız, dışarısı çok soğuk?” diye âdeta yalvarıyormuş. Genç talebe, ne yapacağını şaşırsa da acımış, onu ayrı bir odaya almış ve kapıyı kapatmış. Mum ışığında ders çalışmasına devam ediyormuş. Kız da uyuyamamış. Aradan biraz zaman geçince kız merak edip kapı aralığından bakmış; gencin ders çalışırken arada bir elini muma tutup parmakları yanınca geri çektiğini ve tekrar ders çalışmaya devam ettiğini görmüş... Sabah olunca kız çıkıp evine dönmüş. Merak eden ailesine: “Fırtınadan evimizin yolunu kaybettim, dolaşırken Edirnekapı civarında bir ışık gördüm oraya sığındım, bir medrese talebesi ders çalışıyormuş, rica etmem üzere beni içeri aldı. Orada kalıp sabahleyin ayrılıp geldim” demiş. Babası, endişelenince, “Beni, ayrı bir odaya aldı, o kendi odasında ders çalıştı, bir ara kapı aralığından baktım, derse ara verip mumda parmağını yakıyordu, sabaha kadar, ara ara hep mumda parmağını yaktı” diye de ilave etmiş.
Meğer bu genç kız Şeyhülislâm Hoca Abdürrahim Efendi’nin kızıymış. Şeyhülislam, bir görevli gönderip bu genç talebeyi makamına getirtmiş. Olup biteni bir de ondan dinlemiş. Sonra, elini mum alevine tutmasının sebebini sormuş. Genç talebe de yani, Abdurrahman bin Muhammed şöyle anlatmış: “Efendim, ders çalışırken şeytan vesvese vermeye başladı, ben de böyle yapıp kendime, ‘Eğer şeytana uyarsan yarın vücudunun tamamı yanacak şimdi sadece parmağın acısına dayanamıyorsun bütün vücudun yanınca nasıl dayanacaksın?’ dedim, nefsimi bastırdım, kızınızın yüzüne bile bakmadım.”
Şeyhülislam bu anlatılanlardan pek etkilenip bu gence; kızını almasını, kendisine damat olmasını teklif etmiş. O da kabul etmiş.
Genç evliyken tahsiline devam edip tamamlamış, daha sonra ulemanın büyüklerinden olmuş, çok kıymetli bir fıkıh kitabı yazmış. Bu hadiseden dolayı, hakiki adı, gerçek ismi unutulup “Damat” ismi ile meşhur olmuş.
Her insanın böyle değişik imtihanları vardır. Kimi kazanır abad olur, kimi kaybeder, berbat olur. Tercih insanlara bırakılmıştır…
***
Hayata dair iç burkan detaylardan teki mi bu? Hislerinde şüpheliydi Hafız Lütfü… Çünkü yaşadıkları; hoyratça ona azap çektiriyor ve korkutuyordu da. Hem dramatik, hem tuhaf bi hâller barındırıyordu bünyesinde.
Düşünebiliyor musun? Sahura karşı henüz, gecenin ortasında, hakikaten gece ve en karanlık olduğu saatlerde, tam uykunuz tutuyor, göz kapaklarınız ağırlaşmış, pijamalarınızı giymiş yatağa doğru uzanırken bir ses işitiyorsunuz. Önce “kedi mi acaba?” diye şüphe ediyor insan. Biraz daha dikkat kesilince anlaşılıyor ki, gecenin karanlığında ak elbiseler içinde hanım hanımcık bir genç kadın yaklaşıyor size doğru gülümseyerek… “Rüya mı?” deseniz de hakikat çabuk anlaşılıyor... DEVAMI YARIN