Merakımız ve heyecanımız had safhadaydı artık!..

Sesli Dinle
A -
A +

Fransa Rusuhi’yi bizden almış yerine ‘RUSİ’yi göndermişti, farkında bile değildik. Fransızlar ona kısaca “Rusi” diyorlarmış zaten!..

 

 

 

Mevsim kış, kasabamız bembeyaz gelinlik örtüsüne çoktan bürünmüştü. Sert soğuklar başlayalı ellisini geçmiş nice komşularımız hastalandı. Bazılarının bronşiti, bazılarının romatizması azmış, bazıları uyuzun, veremin pençesinde kıvranıyordu. Bu mevsimin hastalıkları saymakla bitmezdi ki… Soğuk ve sert rüzgârlar üstümüzden vınlayarak eserken, sanki bütün dertleri de beraberinde getiriyordu. Her tarafın karla kaplandığı bu mevsimde hava, karga gaklamaları, kurt ulumalarıyla beraber insan iniltileri ve hırıltıları ile dolup taşıyordu. Daha dün, mektepten gelirken çaresiz insanların perişanlığına şahit olmuştum. Bir tarafta çocuklar koşuşuyor, diğer tarafta ise ihtiyar hastalar, yatak yorgan at arabalarına bindirilerek doktora götürülüyordu. Hastalığa yakalanmamışlar ise, yorgun ve zayıf bedenlerini ocak başlarında bir nebze olsun ısıtmakla meşgul…

 

Hastaları saymazsak oldukça sade ve sessiz geçen koca mevsimi renklendirmek isteyen biri vardı; o da hiç şüphesiz amcamın oğlu Paris görmüş Rusuhi'ydi. Birbirinden farklı Frenk menşeli düşündüklerini kafasında ölçmüş, biçmiş, toplamış, çıkarmış olmalı ki; bizleri görünce:

 

- Hey kuzenler! Bilin bakayım ben ne yapacağım?

 

- Ne yapacaksın abi?

 

- Büyük bir dönüşüme başlangıç…

 

- Neye başlangıç?

 

- Mühim bir hadiseye!

 

- Allah Allah! Gel de meraklanma!

 

- Büyük bir değişim.

 

- İyice meraklandık! Hadi söyle! Ne değişikliği?

 

- Önce ailemizde değişim!

 

- Çıkar ağzındaki baklayı! İyice meraklandık abi!

 

- !!!

 

Merakımızla birlikte heyecanımız da had safhadaydı anlayacağınız…

 

Rusuhi ağabeyim; bu kış Fransa’da yaptığı tahsilini yarı bırakmış, apar topar geri gelmişti. Güya muvaffak olamadığı için de diploma verilmemişti. Oysa aynı Fransa Rusuhi’yi bizden almış yerine ‘RUSİ’yi göndermişti, farkında bile değildik. Fransızlar ona kısaca “Rusi” diyorlarmış zaten. Yani iyice kendilerine benzetmişlerdi. Tam bir Fransız beyefendisi ile yaşıyorduk ve bu bize hem gurur veriyor, hem de davranışlarımıza çok tesir ediyordu. Onunla iftihar ediyorduk kısacası.

 

Bir kış gecesi “lüks” adını verdiğimiz gaz yağıyla çalışan aydınlatma aracının gündüzmüş gibi ışıklandırdığı büyük odamızda toplanmıştık. Rusuhi ağabeyim; aile fertlerinin çoğunluğunu bir arada görünce; ellerini ovuşturarak babama, yani amcasına döndü:

 

- Hey, oncle! Affedersiniz amca demeliydim tabii!

 

- Mühim değil! Buyur yeğenim.

 

- Yılbaşı geliyor.

 

- Yılanbaşı mı?

 

- Hay Allah iyiliğini versin amca! Ne yılanbaşısı? Yılbaşı diyorum, yılbaşı.

 

- Eee... her neyse!

 

- Bu mevzuda ne düşünüyorsun?

 

- Ne düşüneceğim yeğenim. Geliyorsa gelsin. Bize ne! Öyle bir derdim yok ki düşüncesi olsun!

 

- Öyle söyleme amcacığım! Medeni insanlar; her yeni şeyde kendilerine çekidüzen verip yeniliyorlar! Biz de; Amerika’yı yeniden niçin keşfetmeye çalışalım, aynı şeyleri yaparak kendimizi yenileyelim. Bakın birkaç gün sonra yeni yıla gireceğiz.

 

- Girelim, ne var? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.