Mevlâ görelim neyler? Neylerse güzel eyler…

A -
A +
Huzurlu insanların kendine has hususiyetleri vardı...
 
 
Bir gün çocukken babacığı ona; “A güzel kızım iyilik Allah için yapılır ve hemen unutulur” demiş o da babacığına anlayamadığını söyleyince rahmetli yeniden izah etmişti: “Bak kızım birine bir iyilik yaparsan hemen unut. Allah rızası için yaptığın işinden kimseden bir şey bekleme, Hak teâlâdan bekle karşılığını. Onun hazineleri sınırsızdır. Ama biri sana iyilik yaparsa; o iyiliği de hiç ama hiç unutma, sana yapılan iyiliğin sahibine sen de iyilik et, mutlaka hep duâ et. İslâmiyette adalet böyle olur” demişti. İhtiyar kadın, şimdi ne yapacağını pekâlâ biliyordu.
Geçmişle geri kalma!
Müstakbele hem dalma!
Hâl ile dahî olma!
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler…
Huzurlu insanların kendine has hususiyetleri vardı. “Kendilerine gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi, kendilerine azı, başkalarını çoğu, kendilerine koşmayı yorulmayı, başkalarına rahatı, kendilerine icap ederse dert bela ve musibetleri, başkalarına huzur ve saadeti, kendilerine feda olmayı, başkalarını yaşatmayı nasıl da beceriyor, muvaffak oluyorlar? Bazı insanlar dertlerini zincir yapıp toprağa gömerken diğerleri nasıl bu kadar eğleniyor, anlamış değilim?” diye düşünüyor, hep merak da ediyordu gün görmüş bu ihtiyar hanımefendi. “Bir küçük yürek beni nerelere götürdü, neler düşündürdü? Rabbim sayılarınızı artırsın a güzel evladım...” dedi, duâ etti.
İbrahim Hakkı artık bilse de bilmese de gıyabında içten, samimice bir duâ edeni vardı. Onun sırtı yere gelebilir miydi?
             ***
Kuzularını ağıllarına koyup odasına geldiğinde içinde bir boşluk oluşmuştu. Kısa zaman içinde yaşadıklarına hem gülüyor hem de gözleri doluyordu. “Biri beni böyle görürse ne der acaba? Deli der herhâlde” deyip hayallerine daldı İbrahim… Bulunduğu yere öylesine uzandı. Gözüne uyku girmiyordu. Hasankale’ye, amcasının evine gitti, geldi… Hayalinde flulaşan anacığının müşfik bakışlarını unutmak istemiyordu. Sanki ona; “A İbrahim’im sakın endişelenme! Sakın ümitsizliğe kapılma! Doğru yoldasın! Bu yolda dert ve sıkıntıların nimet olduğunu anla” diyor, yine sessizce kayboluyordu.
Güneş, batıda dağların üzerine doğru yaklaşırken o günün mütâlaasını çoktan yapmış sadece ve sadece o güzel insan hocasını düşünüyordu… O hocasını düşünür de hocası ona lakayt kalır mıydı hiç? Ve hiç yalnız bırakır mıydı? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.