"Ne sakin olacakmışım kız? Anne olunca anlarsın beni!"

A -
A +

Annemi bir türlü sakinleştiremiyordum:

 

- Anne, anne! Sakin ol! 

 

- Ne sakin olacakmışım kız? Anne ol o zaman anlarsın beni! Ölmüşüm ağlayanım yok! Gelmez olsaydım, görmez olsaydım daha iyiydi! Hiç olmazsa bu kadar boş bir evde yaşadığını bilmezdim! Hem buna yaşamak mı denir ayol!

 

- Anne!

 

- Annen kadar taş düşsün başına! Beni yaktın, bitirdin! Kız hangi devirde yaşıyoruz? Rastgele bir köy evine git bu kadar boş değil! Hasta olmuşsun kendinden haberin yok! Bu ev, değil hasta etmek, insanı toprağa bile gömer!

 

- Biz kimseye yük olmayalım diye “Kendi yağımızla kavrulacağız” demiştik anne!

 

- Siz ne sizin yağınız ne kız! Olmayan şeyle mi kavrulacaktınız! “Suyumuzla pişip haşlanacağız...” deseydiniz daha doğru söylemiş olurdunuz! İşte eseriniz ortada! Dün bir, bugün iki... Bir hafta hastane odalarında çürü! Ne annenin, ne babanın haberi var! Bu ne biçim hayatmış, bu ne biçim evlilikmiş? Birisi bana anlatsın da ikna olayım!

 

- Anne Tanju duyacak! Zaten çocuk mahcup ve üzgün! Birkaç gün önce annesini kaybetti. Hiç olmazsa ölenin hatırına biraz sakin ol!

 

- Öyle ya suçlu bulundu! “Kim?” Kim olacak “Anne!” Kız bizim hiç hatırımız yok muydu?

 

- Anne!

 

- Anneymişim! Susmayacağım! Sanki her şeyi ben yapmıştım da bir suçlu gibi sakin olaydım. Evliliğe ben mecbur ettim, ben ortalığı yıktım dağıttım, büyük küçük dinlemedim, ben deli gibi sokaklarda dolaştım, sokakta bulduğum ne olduğu belli olmayan biriyle ben evlendirdim! Belki onun annesini de ben öldürmüşümdür! İsterseniz karakola gidin haber verin “katil burada!” diye bağırın polis çağırın, teslim edin! Hadi ne duruyorsunuz?

 

- Lütfen Anne!

 

- Susmayacağım! Sizden her şey beklenir! Yapar mısınız? Hiç gözümün yaşına bakmadan yaparsınız! Bari acele edin de bu yalan dünyadan elimi eteğimi çekip bir an evvel çıkayım! İnsan hayattan bezer mi? Ben bezdim! Bıktım usandım dünyadan ve içindekilerden!..

 

Annemi durduramıyordum! Tanju öyle korkmuştu ki zavallı süt dökmüş kedi gibi bulabildiği en uzak noktaya sinmiş, boynu bükük kalakalmıştı. Ne diyeyim, okulda bütün kızların arkadaşlık kurmak istedikleri, mahallede dönüp dönüp peşine bakmayanın kalmadığı o şımarık genç gitmiş, mahcup bir köylü veya sürüsünü kurda kaptırmış bir çoban gelmişti. Bu garip hâlini görünce daha bir kahırlandım, müteessir oldum. Önceki çirkin hatalarını silmek istedim aklımdan lakin silinecek gibi değildi! Bir tarafta annemin amansız “ahuvahları”ları, beri tarafta Tanju’nun beni deli eden birbirine zıt hareketleri, hissiyatımı allak bullak etmişti. Artık hastaneyi, Nefise Doktor’umu, Saadet Hemşire’yi unutmuş, annemi nasıl sakinleştireceğimi düşünüyordum. Bu arada bir yolunu bulup sessiz babacığım devreye girdi. Annem kükreyince susan adam bugün susmadı ne hikmetse:

 

- Bırak ahlanmayı vahlanmayı Hanım! Olan olmuş! Geri dönecek hâlleri yok ya! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.