Nefise Doktor’umu bir daha hatırladım bu kirli salonda!..

A -
A +

Tanju coşmuştu bir kere:

 

"Uluların kızı… zavallı anneciğimin biricik gelini… Tanju’nun her şeyi Leyla’m, Şirin'im… Ferhat olup peşin sıra düştüğümden beri hayatın ne garip cilveleri ile karşılaştım, ne tuhaf insanlar varmış meğer. Seni göklerde ararken yerde, yanı başımda buldum ve de gönülden sevdim... Bulutlara erişecek kadar, okyanusları taşıracak kadar çok çok sevdim. Ateş gözlerini ilk gördüğüm saniyede ‘Hayatımın biricik sevgisini buldum’ dedim, şöyle böyle değil tam sevdim. Seni kalbimde, kıymetli bir hatıra olarak yaşattım, mücadele ettim ve kavuştum, adam gibi sevdim.

 

Keşke utanılacak hatıralardan hep uzak kalabilseydim! Uluların kızı Jale… Seni Tanju'nun karısı olarak görmek ne saadet. Bugüne gelene kadar ne acılar çektim ben bilirim. İlk günden beri ne kadar ıstırap dolu günler yaşadım... Ne kıskançlıkları görmezlikten geldim, ne iftiraları duymazlıktan... Ne Cehennem buhranları yaşadım bilmezsin Leyla'm! Bunları sana söyleyip üzülmeni istemezdim ama sevgimin büyüklüğünü başka nasıl anlatacaktım? Bu kadar candan arkadaşıma ‘Jale’yi çok seviyorum’ demeyi nasıl ilan edecektim? Duyun arkadaşlar; ben demek Jale demek, Jale demek Tanju demektir. Sen ben yok, biz varız… Temiz, saf sevgilim... Sen beni anlıyorsun değil mi? Söyle Leyla'm, anlıyor musun?”

 

Tanju’dan beklemediğim bu konuşma karşısında şaşırsam da salonda uğuldar gibi bir alkış tufanı koptu. Dakikalarca “yaşa, var ol…” sesleriyle çınladı her taraf. Bu arada mikrofonu bana uzatan Tanju’ya baktım: “Sebebi bensem gülmek, huzur ve saadet sana çok yakışıyor Tanju'm! Hem yüzü gülen, hem yüzümüzü güldüren insanları hayatımızdan eksik etme Allah'ım…” dedim. Oradakiler hep bir ağızdan “Âmin” derken çok da mahcup oldum. Bir ara o alkol kokan salonu esans kokan mescit sandım. Üzüldüm, ter döktüm. “Ah Nefise Doktor’um ah! Sen benim aklımı fena çeldin! Bunlar hep senin yüzünden…” dedim, içimden o güzel kalbi bir daha hatırladım bu kirli salonda. Sonra bir iki kelam daha ettim o gece:

 

“Bundan sonra kim olursa olsun insanlardan nefret etmekle uğraşamam, buna zamanım yok!”

 

“Artık olan hiçbir şeye eskisi kadar üzülmüyorum; ‘herkes kendine yakışanı yapıyor’ diyorum, mevzu kapanıyor…”

 

Yalnız kimin söylediğinden tam emin olmadığım, ortaya söylenmiş gibi de olsa benim kısa izahlarıma cevap mahiyetinde iki kelime duydum “muazzam teselli…” umursamadım, devam ettim “kısa konuştu” demesinler diye:

 

“Aşk büyük bir davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!”

 

Bu sözlerimden kim ne anladıysa “Bravo Jale! Aslan Jale!” sesleriyle alkışlar arasında köşeme çekildim. Eğer onlarla “doğru yanlış” mücadelesine girmiş olsaydım, zehir olurdu tatilimiz. Bu iki günlük Abant seyahatinden en çok anladığım: “Evet, erkekler de çok masum değildiler ama şu da bir hakikatti ki; kadınlar, hemcinsleri kadınlara karşı erkeklerden çok daha merhametsiz, acımasız olabilmekte çoğu zaman…” DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.