Bazı insanlar birkaç yüz taşıyormuş derlerdi de inanmazdım! Onu da bize öğrettiler ya!
Hasan içini dökmeye devam ediyordu bacısına:
-Ey Zulal! Senin kanını taşıyanlar koca Hasan pehlivanı bak ne hâllere düşürdüler gör? Yılan sizden insaflıdır! Ben ebediyen sırtüstü yatağa bağlı kalsam, etlerim lime lime olup dökülse, en ağır acılarla ölsem bile ahirete alnı açık, yüzü ak gideceğim inşallah! Ya siz ne yapacaksınız? Çok mesut mu olacaksınız? Dünya hepten size mi kalacak sanıyorsunuz? Niçin saadeti değil de isyanı seçtin? Kim senin kanına girdi? Niçin? Niçin?
- Abi yapma ne olur! Abi sakin ol!
- Bazı insanlar birkaç yüz taşıyormuş derlerdi de inanmazdım! Onu da bize öğrettiler ya!
- Abi! Abii! Lütfen abi!
- Ah! Ah!..
- Ah çekme ne olur!
- Geç anladım, geç!
***
Bir yemek duâsı etmeliydiler oysa…
Ömrümü yiyip yiyip bitirmediler mi?
Temiz soframdan balı alıp zehir koysa.
Onu da kara yere yatırmadılar mı?
Nene; Hasan abisinin yaralarının bakımında geç kalındığını düşünüyordu. Onun için olsa gerek: “Geç yağan yağmurlar, hayat vermez kurumuş çiçeklere...” deyip durdu.
Son günlerinde; ağırlaşan asker Hasan abisini, o çok sevdiği kardeşini el arabasıyla, umutsuzluğunun mekânlarında, kapı kapı dolaştırmıştı Nene. Bu genç yaşta, dertli, çaresiz kalması ona çok dokunuyordu. O kadın hâliyle nerelere gitmedik ki… Dergâhlar, hastane, çermikler, hoca efendiler, kırık çıkıkçılar, kim ne dedi, ne tavsiye ettiyse bütün şifa olabilecek yerleri, haneleri dolaştı durdu. Onun için şimdi kalbi rahattı. Vazifesini tam yapmanın, sebeplere yapışmanın gönül huzuru vardı…
Her canı yandığında; o can acısının bedelini aldı asker Hasan da!
Ağlamadı, sızlamadı da... Tam bir tevekkül içinde ne zaman, nereye götürdüyse boynu bükük teslim oldu bacısına. "Nereye" "Niye buradayız, niye canımı yakıyorlar?" diye sormadı hiç... Pekâlâ biliyordu ki, bütün bu meşakkatler kendisi içindi.
Niçin, o çok sevdiği komşu kızı Züleyha’yı unutmak için ilaç kokulu hastane koridorlarında dolaştığını da… Avuçlarına teslim ettiği bir deri, bir kemik kalmış, ufalmış ellerinin, kalbinde derin bir yarayı kanatıyor olduğundan habersizdi. O hayatın getirdiklerine razıydı, hem de bizlerden çok daha fazla. Ümit Allahü teâlâdan kesilmezdi. Lâkin sebepler âleminde yaşıyorduk. Sadece iyi bakılması şartı ile belki birkaç ay daha... Birkaç ay sonrası meçhul…
***
Gazi Hasan Efendi, sımsıkı tutmakta olduğu yorganın ucunu bıraktı, zayıf iki kolundan kuvvet alarak yastığa doğru çekildi… Yeniden alevlenmiş sancılarından dolayı gayriihtiyari kaşları çatıldı, yüzünde ağır bir sıkıntının derin çizgileri açık gözüküyordu. Tek tük ak düşmüş sakalını; bir deri, bir kemik kalmış kuru parmaklarıyla kaşır gibi yaptı, belli ki bir şeyler söyleyecekti, söyleyemiyordu. Zar zor boğazını temizledi, fersiz gözlerini; karşısında hüzünle diz çöküp boyun bükmüş vaziyette tefekkür eden anacığına dikti. DEVAMI YARIN