O akşam hayatının rengi değişmişti...

A -
A +
 
Yılmaz’ın mektepte, mahalle aralarında geçen günleri; aynı sıradanlıkta sayılırdı.
 
Derinden; "Yılmaz” diye bir ses duyunca, o tarafa dönüverdi birden. Kimseleri görmedi, yoluna devam etti fakat o gizli ses yakasını bırakmıyordu; bu sefer de; “satılık adam!” diye laf atıldı. Kızdı, bir an durakladı. O bezmiş ve pişmanlık dolu suratından beklenmeyecek bir iki saniyelik şaşkınlıktan sonra gözlerinin kanlandığını sandı hırsından. Sonra aynı yerden uzun bir kahkaha duydu. Her ne hikmetse bu harekete lakayt kalamadı, o da sırıttı elinde olmadan. “Gören de deli diyecek! Bırakmıyorlar ki tam dönüş yapayım!” diye söylenip başını salladı.
O akşam hayatının rengi değişmişti. Çok sert virajda ani dönüş yapmak işte buna denirdi. Onun için bu gece, hayatının en mühim bir gecesiydi. Annesi de; “Bu çocuğun kafasına saksı mı düşmüş ne?” deyip farklılığını yüzüne karşı söylemişti de o aldırış etmeden gülüp geçmişti. Muaz da işin farkındaydı ama sessiz alttan gidiyordu.
Yılmaz’ın mektepte, mahalle aralarında geçen günleri; aynı sıradanlıkta sayılırdı. Aynı evde, aynı insanlarla aynı şeyleri konuşma, toz toprağın içinde yürüyüp aynı kirli elbiseleri giyme, çamurlu sulara girmekte bir mahsur görememe, aynı sokak kedilerine taş atma, aynı köpekleri kovalama ve aynı sayıda sigara içmekle geçse de geceleri; tozdan ve yalnızlıktan kaynaklı tuhaf rüyalarla renkleniyordu. Acayip şeyler görüyordu; deryaları, gölleri içip dünyayı kurutan, kafalarındaki elma büyüklüğündeki siğillerle yaşayan, bir dudağı yerde, biri göklere doğru uzamış korkunç mahluklarla cebelleşiyordu her gece... Bu vahşiler içinde kendi suratsızlığını görmek ise ayrı bir şeydi. Devasa martıların ürküten çığlıkları, içtikleri sigara dumanlarıyla boğulan yaşlı, şişmanlar, bir deri bir kemik kalmış hastalıklılar, lezzetli çorbalarla, döner ve köftelerin kokusunu içinde hissettiği meyve ve yiyecek dolu sofralar, renk renk şerbetler onlarca insanın yan yana durup seyrettiği ışıltılı camekânlar, muhtelif kitaplar, yeni, eski eşyalar, oyuncaklar ve hiç görmediği, tanımadıkları acayip insanlar…
Rahat ve huzur dolu uyku hayal olmuştu Yılmaz’a. Çiğ sabah güneşi odaya dolmaya başladığı ve perdelerin yetmediği anda renkli rüyaları bozuluyor, şeytanlaşmış iki ayaklılar, yüzüne su çarpıyor, yatak odası penceresinin yanından aşağıya inen borudan hışırtılı su sesleri geliyor… Yılmaz’ın kâbusu da zaten bu zamanlarda başlıyor; uyanmak ve mektebe gitmek… Ona en zor gelen iki şey...
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.