O iki damla, hayatımda aldığım ilk hususi hediyem olmuştu...

A -
A +

Yalnız bedenimdeki soğuğu değil istikbâlimdeki soğukları, kırgınlıkları da dindiriverdi o billurdan gözyaşları.

 

 

 

Memleketi, anamı, babamı hatırladım elimde olmadan gözlerim buğulandı.

 

- Mahzuru yoksa isminiz evladım?

 

- Asıl ismim Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî.

 

- Yedeği de mi var ki "asıl ismim” diye başladın?

 

Böyle bir suâl sorduğumdan mı ne gülüştük. Hava bambaşka bir şekil aldı.

 

-  Behlül Dânâ da diyorlar da onun için öyle dedim.

 

- Allah iyiliğini versin Vüheyb!

 

- Âmin, ecmâin.

 

- Memleketin nere?

 

- Kûfe.

 

- !!!

 

Benim Kûfe'den zor şartlarda geldiğimi öğrenir öğrenmez daha bir tavrı değişti. İnsanların dert, belâ, musibet çekmelerine fena üzülüyormuş meğer. Yanaklarına doğru süzülen damlaları gördüğümde ben de dayanamadım hasretlik, gurbet, gariplikten mi, yoksa beni anlayan birine kavuşma sevincinden mi ne titremeye ve ağlamaya başladım... O evde, o iki damla, hayatımda aldığım ilk hususi hediyem olmuştu; bütün acılarımı, hayal kırıklıklarımı tehir edip erteletti. Yalnız bedenimdeki soğuğu değil istikbâlimdeki soğukları, kırgınlıkları da dindiriverdi o billurdan gözyaşları.

 

 

 

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,

 

Sırtında abası, belinde kuşak.

 

Olgunlaşırmış meyveler sabırla…

 

Görünce o mübareği koş, fırla!

 

 

 

Başka bir gün de, derviş tabiatlı olduğumu anlamış olmalı ki, çekmem için gözlerime bakarak bir kuka tespih uzatmıştı elime. Çocukluğumdan beri kıyametten, ahiretten, sonsuz kalınacak yer Cennetten ve Cehennemden söz edildiğinde içim titrer, gözlerim buz dağlarına çarptı sanır, önüme aşılmaz kaleler çıktı derdim. “Ahiret derdiyle dertlenmek, ne sarp yollarmış meğer…" diye düşünür, kahrolurdum…

Tespih meselesini çözdüm, çözdüm ama ne muhteşem bir şeyle karşılaştığımın da farkına vardım. Onunla benim aramda ayrı bir muhabbet ve dostluk kurulmuştu. Tespihimin, seccademin benimle konuştuğunu, hocamın "her gün oku" buyurduğu tespihleri çekmediğim zamanlarda üzüldüğünü kalbimde hissediyordum. Bazı hususi iş ve meşguliyetlerimden dolayı o kahverengi taneler; bir derviş sabrıyla beklerdi benim aklıma gelip elime almamı. En mühimi de aşkla ve şevkle çekmeye başlamamı. Çok bekledi; çünkü bir hayatın yitip gitmesine seyirci kalmak onu pek müteessir ediyor, üzüyor olmalıydı. Bir eşref-i mahlukatın, iyi bir insan olmak tahtından alınıp çöplüğe savrulmasını istemiyordu. Hele bu asrın hastalığı, CAHİLLİKTEN dolayı olduysa daha fenaydı.

 

O ilk günleri daha dün gibi hatırlıyorum, küçük şirin kulübemde keçi postu seccadem ve tespihimle baş başa kalıp onlarla dertleşmemi. Bütün kalbimle, sindirerek kıldığım o ilk namazlarımı...

 

Sonra bir tefekkürle başlayan ahiret sevdam bir kar topağı gibi büyüdü büyüdü, kalbime sığmaz oldu. İbadete doyamayan, öğrendiklerini de her önüme çıkana anlatmaya çalışan kara sevdalı biri olup çıktım. Ahiretimi kurtarma derdim benim her şeyimdi; aşım, ekmeğim, suyum, havam daha ne sayarsanız sayın. Onu düşünmeden bir an bile duramıyordum.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.