"O korktuğun şeyden bugün halas olduk elhamdülillah.."

A -
A +

"Ay oğul o kâğıt parçası geldiğinden beri yoruldum duâ ede ede! Gözlerimde yaş kalmadı ağlaya ağlaya!"

 
Lütfü Hoca:
- Hadi bak Hafız oğlun geldi! Senin için hem de! Anacığım sen üzülme duâ et!
- Elbette oğul, duâm ne zaman bitti ki?
- O korktuğun şeyden bugün halas olduk elhamdülillah. İçin rahat etsin.
- Ay oğul o kâğıt parçası geldiğinden beri yandım tutuştum, yoruldum duâ ede ede! Gözlerimde yaş kalmadı ağlaya ağlaya!
- Duâların bereketiyle kolay bitti anacığım! Size müjde vermek, “Her şey yolunda, musibetleri bertaraf ettik…” demek için gelininin yanına gitmeden bak sana geldim. Duâların boşa gitmedi. Olmayacak şeyler oldu.
- Oğlum! Hafızım!
- Çilekeş Anacığım!
 
Yıllarca ocak yaktın,
Su oldun bize aktın,
Herkesten iyi baktın,
Hakkın ödenmez ana!
 
Üstün tuttun canından,
Çok kan verdin kanından,
Ayırmadın yanından,
Hava, suyumuz ana!
 
Pişirdin aşımızı,
Kurtardın başımızı,
Sildin gözyaşımızı,
Ayak, elimiz ana!
 
İyi terbiye ettin,
Suçumuzu affettin,
Bize ömür tükettin,
Başta tacımız ana!
 
Ninnilerle avuttun,
Kucağında uyuttun,
Dertlerini unuttun,
Bizim canımız ana!
 
Gözetirdin haramı,
Düzeltirdin aramı,
Sardın nice yaramı,
Derde şifamız ana!
 
Ağladın, yana yana,
Çok minnettarım sana,
Helâl süt verdin bana,
Eşin bulunmaz ana!.
 
Hoca der, başa taçtın,
Hep bize kucak açtın,
Sayısız nimet saçtın,
Gonca gülümüz ana!
 
Yatsı namazını müteakiben de kendine ayrılan yere geçti Lütfü Hoca. Aşırı uykusuzluk, korku dolu saatler ve yorgunluktan gözlerini açamıyordu. “Sabah namazına uyanamazsam zorla uyandırın...” diye de sıkı sıkıya tembihledi, söz aldı Hüsna Anacığından, kardeşi Osman ve gelini Yaşar Hanımdan.
Mahkeme neticesinin vermiş olduğu rehavet ile kafası zonkluyordu, buna rağmen gözlerini kapatır kapatmaz daldı gitti. Rüya mıydı, gördükleri hakikat miydi?
Sabah yatağından kalktığında tadını damağında duyacağı bir geceye merhaba diyerek ilk adımını atmıştı ki önünde sarı, al, mavi, ak çiçeklerle bezeli uçsuz bucaksız bir çayırlık, onu müteakiben de sonu olmayan lacivert derya uzanıp gidiyordu.
Şimdi yalınayak sıcak kumlarda yürüyecek bir yer lazımdı ona, hemencecik buluverdi. Tene, nefes gibi dokunan ılık, nemli bir hava ve üstünü başını dağıtmayacak kadar da rüzgâr üflüyordu püfür püfür. Dolunayın ışık olduğu, su sesinin ilaç gibi geldiği bir yerdeydi… Sağında biri, solunda da diğeri ruhuna hitap eden hocaları. Kalbine nazikçe dokunan sevdikleri, güneş gibi nur saçıyordu. Bu gönül sultanları yalnızca aynı dille konuşmuyor, aynı müşfik nazarlarıyla da huzur veriyordu.
Derin sükûnet içindeydiler. Seslerinde, sohbetlerinde nice ölü kalplerin dirildiğine çok şahit olmuştu. Bakışları, karanlığı delip geçiyordu. Nurlu yüzlerine bakınca; yazılmamış destanları, kâğıda dökülememiş satırları okuyabiliyordu Lütfü Hoca.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.