Herkes pürdikkat dinlerken, Lütfü Hoca’nın mevzuyu değiştirmek istemesine şaşıranlardan biri de kardeşi Osman’dı.
Köylerde pek görülmeyen edep adap timsaliydi Hasan Baba. Meselâ; aksırıp öksürünce ağzına mendil tutup ve başını arkaya dönerdi. Tiksinecek bir iş yapmazdı. Kaba saba hareketleri hiç görülmemişti. Burnunu gürültüyle sildiğini, sağa sola rastgele tükürdüğünü gören olmamıştı. Yani her yönüyle örnekti.
Kırk dokuz köyüyle beraber İd’in “GÖNÜLLER SULTANI” samimi bir Allah adamıydı.
Bir sual sorulduğunda “Biz kuluz, kula nakıslık yakışır…” der, bilmediğine cevap vermez, öğrenir, mutlaka muhatabına doğrusunu söylerdi.
Bağırarak, şamatalı, kırıcı konuşmazdı. İnsanların arasında gerinerek, laubali hareketleri, şımarık davranışları, edebe mugayir hâlleri hiç yoktu. Mala-mülke, paraya-pula düşkünlüğü de duyulmamıştı. Yemek aramaz, önüne ne konursa “Besmele” çeker, afiyetle yer, “Elhamdülillah” diyerek Rabbine hep şükreder, öyle kalkardı sofradan.
Çalışmadan kaçmazdı; tarla sürer, tırpan sallar, icap ederse hayvanların yemini verir, altlarını temizlerdi. Anlayacağınız çiftçilikle maişetini karşılardı. Her işin başında hep öndeydi; o durunca durulur, yürüyünce yürünürdü.
Kısaca ona uymak, Narman insanı için büyük bir şerefti, vazifeydi. Her köyde onlarca talebesi olur, sırayla gezer, kararmış kalplerin kirini pasını alırdı. İmkânları ölçüsünde fakir fukaraya yardım eder, hayır ve hasenatı sever, kendine bir şey istemezdi.
Ahiret hizmetini, dünyalıkla değiştiğini gören olmamıştı. Sohbet ederken onun sözü kesilmez, o istediği kadar söyler ve söylediği kadar dinlenirdi.
Sabahlara kadar anlatsaydı yine kimse doymazdı. Kahvaltıda olanlara döndü Lütfü Hoca:
- Amma da güzel biri! Değil mi? Boşuna insanlar onun için yanıp tutuşmuyor.
- Sık sık Hoşov’a Keçesor’a da gelirdi Hasan Baba. Uzaktan hısımları mı ne vardı?
- Kimilerinden kız almışlar, kimilerine de vermişler, elbette akrabaları olacak. Biz de onun mübarek bir zat olduğunu ta oradan biliyoruz Ana.
- İnsanın içi açılıyor böylelerin ismi geçince, ya dinleyince ne olur?
- Dinleyenler, kendinden geçer, kuş gibi hafifler, uçacakmış gibi olurlardı! İsterseniz başka mevzuya geçelim hı!
- Niçinmiş Selvi boylum?
Herkes pürdikkat dinlerken, Lütfü Hoca’nın mevzuyu değiştirmek istemesine şaşıranlardan biri de kardeşi Osman’dı. Gözlerini odadakilerin üzerinde tek tek gezdiren Osman, anacığına çevirdiğinde;
- Abim de merak ettiğimizi biliyor, bizi sınıyor Ana!
- Uşaklığında da böyle muziplikleri olurdu.
- O zaman devam edeyim.
- Et oğlum et!
- Onun duâsı peşinde olmayan yoktu. Böyle bir taleple gelene itiraz etmezdi. Oturunca minderin kenarına tutunur gibi bir kelebek hassasiyetiyle ilişir. Bacak bacak üstüne attığı, kaşlarını çattığı, iddialı, kendini beğenmiş bir hâlini gören de duyan da olmamıştı. DEVAMI YARIN