"Onu kimden aldınızsa ona verin Sultan’ım!.."

A -
A +

"Nasıl yaşayayım Behlül? Önümde açık kapı bırakmıyorsun. Her şeyimize bir kulp takıyorsun! Benim yerime kendini koy!"

 

 

 

Sultan’ımız suâline şöyle devam etti;

 

- Sevgili ve şerefli Peygamber efendimizle olan akrabalığımıza, yakınlığımıza ne dersiniz?

 

- Sevgili Peygamber efendimize akrabâlıktan ziyâde, bildirdiği hükümlere bağlılıkta yakın olmak daha mühimdir Sultan’ım!

 

- Doğru dersin  Behlül’üm! Peki, Sevgili Peygamber efendimizin şefâatine kavuşabilecek miyiz?

 

- Onu Allahü teâlâ bilir, diye cevap verince; uzun bir müddet tefekkür etti. Devesinden inip yanıma geldi. Elini öpmek istediysem de öptürmedi. Yine buyurdu;

 

- Hadi söyle; ya nasıl yaşayayım Behlül? Önümde açık kapı bırakmıyorsun. Her şeyimize bir kulp takıyorsun! Benim yerime kendini koy!

 

- Muhterem Efendim yerinizde olmayı hiç istemem! Onun için de sizin yerinize kendimi koyamam! Böyle bir şey yapmaya gücüm de kuvvetim de yetmez. Dağına göre kar vermiş Rabbim.

 

- Ama yerden yere vurmaktan da geri kalmıyorsun!

 

- Hâşâ Sultan’ım! Neye ihtiyacınız varsa onu söyletiyorlar! Büyüklerimiz buyururlardı: “Söyleyene değil, söyletene bak…” diye. Allah’tan çok kork! Her hâlinde Muhammed aleyhisselâmın sünnetine tâbi ol. Bu durumda en kârlı yolu seçmiş olursun.

 

- Çok güzel söylüyorsun, şu hediyemi al kabûl et, deyip hizmetçilerin birinin elindeki atlas bohçayı alıp bana uzattı. Kolu yorulmasın, edebe mugayir bir hata işlemeyeyim diye elindeki bohçayı aldım, ilk hizmetçinin eline verdim. Yine dilime hâkim olamadım.

 

- Onu kimden aldınızsa ona verin Sultan’ım! Dünyâdaki sâhipleri yakana yapışmadan önce, onu size verenin yoluna harcayın lütfen! Bunu, vakit kaybetmeden hemen burada yapın! Âhirete kalırsa onlara, orada bir şey bulup veremezsin ve râzı edemezsin! Kalp dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, ahireti nasıl sevebilir bir insan?

 

- Daha açık konuşsana  Behlül!

 

- Çok açık söylüyorum muhterem Sultan’ım! Dünyada asıl marifet, çok para kazanmak değil, çok sevap kazanmaktır!

 

- İşte ben de çok sevap kazanmak için kaç aydır deve sırtında seferdeyim. Hem size ve sizin gibilere de yardım etmek istiyorum. Niçin? Ahiretimi kazanmak için! Keyfimin peşinde olsaydım sarayımdaki rahatımı terk etmezdim, gelip böyle sizlere yalvarmazdım "yardımlarımı kabul edin" diye!

 

Bu sefer de bir kese para çıkardı onu da almadım. İlla bana yardım etmek istiyordu:

 

- Para borcun varsa onu ödeyelim bari  Behlül’üm!

 

- Kûfe’de birçok ilim sâhipleri vardır. Borç ile borcun ödenmeyeceğinde ittifak etmişlerdir Efendim.

 

- Hiç olmazsa zaruri ihtiyâcını temin edeyim.

 

- Allahü teâlâ senin Rabbin olduğu gibi, benim de Rabbimdir Sultan’ım! Seni hatırlayıp beni unutması muhâldir! İnsanın ilmi arttıkça, Allah’a sevgisi arttıkça, nefsinden soğumaya, nefret etmeye başlar. Bu hâle kavuşmak, Allahü teâlânın lütuf ve ihsanıdır.

 

- Yani "kulunu sevip sevmediğinin alameti var…” demek istiyorsun, dedi…

 

Daha cevap beklemeden hıçkırıklara boğuldu... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.