Hürmet ve iltifatta sınır yoktu. Bendenize oturacağım sırmalı bir yaygı hazırladılar ama asla oturmayacağımı bilmiyorlardı.
Saray meydanı tenhalaşınca, sarayın kapıcıları ileri geri koştular. Kadı geçinen evindeki dehlizlerden çıkan ipekleri, yün kumaşları, halıları, güzel kokuları, inci, cevher dolu sandıkları, deriden altın keseleri; Bağdat Dâr-ül-hilâfesine ulaşınca işin çapı da görülmüş, vahameti daha bir anlaşılmıştı.
Hürmet ve iltifatta sınır yoktu. Bendenize oturacağım sırmalı bir yaygı hazırladılar ama asla oturmayacağımı bilmiyorlardı.
Hakikat anlaşılıp dışı Müslüman içi Mecusi Kadı, hak ettiği akıbetine kavuşunca saray başta bütün cümle Ümmet-i Muhammed rahat bir nefes aldı. Bu yüzden ahaliye ziyafet verildi. Sultan kendi sofrasına çağırdı benimle yeni Hacı Efendiyi. Önümüze nefis yemekler konsa da benim derdim başkaydı. Dünya nimetlerinin tam hakkını verememek korkusu, kalbimi acıtıyordu. Hem de pek derinden. Ağırdan aldığımı gören Sultan’ımız:
- Hadi Behlül başla, afiyet olsun.
- Karnım tok!
- Nedense hep karnın tok geliyorsun buraya. Emire karşı gelmek olmaz yiyeceksin!
- Peki Sultan’ım.
- Her gün karnını doyursam beni dost kabul eder misin Behlül?
- Malumunuz! Dostluğun veresiyesi olmaz Sultan’ım!
- Bir de "ben âlim değilim" diyorsun. Bu sözlerin sıradan insan sözü değil Behlül. Başka bir şey sorayım o zaman. Bağdat divanelerini sayabilir misin?
- Onlar meydanda Sultan'ım. Ama eğer "akıllıları say" derseniz, çok değil sınırlıdır, sayarım!
- Yine yapacağını yaptın Divane!
- Estağfirullah! Ne haddime!
- Behlül, büyüklerimiz sık sık derlerdi ki "rahmetlerden sonra büyürmüş başak…” Ne demek isterlerdi bu sözleriyle?
- Büyüklerimizin kabul ettiği sözler, çok tecrübe ve köklü sebeplere dayanır Sultan’ım! Meyveler sabırla olgunlaşır! Siz de sabırla Kadı Efendinin foyasını ortaya çıkardınız.
- Sizin azim ve gayretiniz olmasaydı yine bir şey çıkaramazdık. Nereden bileceksin! Adamın aklı fikri hep menfaati için çalışmış. Aynı tarakta bezi olmayanlar için onu sezmek ve çözüme kavuşturmak kolay değil.
- Avam başa bağlıdır Sultan’ım. Siz bize o kuvveti ve imkânı vermeseydiniz ne yapabilirdim ki? Dolayısıyla da mükâfat da muvaffakıyet de size yakışır.
- Behlül'üm!
- Benim için en büyük rütbe, bu hitabınız olsa gerek Sultan'ım! Adam olabilmem için önce gözlerinizi bilahare ellerinizi uzattınız biz garibe. Bilmeden yağmurdan, rahmetten söz ettiğimde, gözlerin gülücükler doldu. O öyle bir kuvvetti ki aşılmaz kaleler, geçilmez nehirler çıksaydı önüme gözümü kırpmadan aşardım. Ne tehlikeli uçurumlardan geçtim, ne sarp kayalara tırmandım, çok çetin hayat yollarını tek tek aştım elhamdülillah… Siz bana ve densizliklerime sabırla tahammül ettiniz. Hem beni, hem de kendinizi yücelttiniz... Çok beklediniz çamurlara saplanmayayım diye.
DEVAMI YARIN