Osmanlı; kuvvetli, merhametsiz düşmana teslim olmamıştı...

A -
A +
Kalabalıklara direnen tarihî yapılar ve sakinleri; sessiz bir çığlıkla, acı akıbetlerini bekliyordu. 
 
Karanlık o kadar koyuydu ki, yıldızlı lacivert geceler, bu korkunç karanlığa nispetle âdeta gündüz sayılabilirdi. Kar, ha yağdı ha yağacak durumundaydı ama daha bir tane bile düşmemişti. Şimşek çakar gibi gürleyen toplar; semayı, yere indirecek derecede şiddetli patlıyor, güya tabyalara koşan dadaşları korkutmaya, sindirmeye çalışıyordu. Top ve bomba sesleri, dinmek nedir bilmiyordu. Kulakları sağır edecekmişçesine en fazla gürültü çıkaranları patlatıyorlardı inadına inadına. Belki de son çırpınışlarının işaretiydi...
Meçhul düşman, zifirî karanlık, yıldırım, şimşek seslerini bastıran gürültüler, tüyleri diken diken ediyordu. Hele o büyük toplar yok mu? Birbiriyle rekabet edercesine zikzaklı ve kızıl ateşli hatlar çizen güllelerini, korkunç gürültüler çıkararak Erzurum’ un üzerine üzerine yağdırıyordu.
Şükürler olsun ki istihbarat iyi çalışıyor, topladıkları malumatları paylaşarak halka kuvvet veriyordu. Hasankale’de, Alvar’da Köprüköy’de kıyafet değiştirerek kaçan nice Rus askerlerinin yakalandığı, Ermenilerin panik içinde olduğunun haberleri yüreklere su serpiyordu.
Kıyametin kopmasını hatırlatan bu dehşetli hengâme arasında, insanlık tarihinin, beşerin kudret ve azmine delil olacak bu halk hareketi, askerî faaliyet; bütün intizamsızlık içinde, nev-i şahsına ait intizamıyla ve ihtişâmıyla devâm ediyor; dadaşlar, geri dönmemek için elinden geleni yapıp harekâtına zerre kadar halel getirmiyordu. Bir saniyesini bile boşa harcamayan bu fedakâr insanların önünde kimse tutunamıyordu.
           ***
Nene Gelin; Erzurum’a geleli üç hafta bile olmamıştı. Soğukların gittikçe arttığı, hayat şartlarının iyice ağırlaştığı bir mevsim... Sis ve is kokularıyla dolu havayı, derin derin ciğerlerine çekerken dönüp dönüp tabyalardaki kanlı mücadeleye baktı.
Haftalardır soğuğa, kalabalıklara direnen tarihî yapılar ve sakinleri; sessiz bir çığlıkla, acı akıbetlerini bekliyordu. Sert esen rüzgârın savurduğu, yeni yağmış karın doldurduğu çukurlarda, yer yer öbekler oluşmuş, bu şekliyle kambur, dişleri çürümüş ihtiyarlara benziyordu.
Haşmetli Osmanlı; bu kadar kuvvetli, merhametsiz düşmana hâlâ teslim olmamış, bütün kuvvetiyle ayakta ve hayatta kalmaya direniyordu. Mücahid dadaşlar; düşmanın “uykuda askerlerimizi süngüden geçirmişler” haberiyle kahroluyor, intikam hissiyle ve hırsıyla, daha bir hiddetle ileriye ileriye atılıyordu.
Tabyaları işgal etmiş Ruslardan; yağmur gibi yağan mermiler, her biri bir dev olmuş dadaşları, korkutamıyor, davasından, yolundan döndüremiyordu. Mümkün mertebe az zayiatla Rusların zayıf tarafını bularak hedeflerine ulaşmak istiyorlardı.
Halkın bu cesur hareketi, aman vermez ilerleyişi tabyalardaki Rus savunmacıları pekâlâ yıldırıyor, fevkalâde de ürkütüyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.