"Parası olmayanın dostu, itibarı da olmuyor oğul..."

Sesli Dinle
A -
A +

Muhterem babacığından mektup şöyle devam ediyordu:

 

Akıllı evlâdım, buralar bıraktığın gibi, herkes kışta, kapılarını kapatıp baharı beklemeye başladı. Oralarda ne gibi havadisler var? Derslerin, imtihanların nasıl? Harçlığın var mı? Yoksa yaz, bildir...

 

Oğlum, leyli tahsilin kadir kıymetini anlamışsındır. Böyle yerlerin hâl ve gidişatını, durum ve vaziyetini bilirsin, mektubuyla parası oldu mu tamamdır. Onlardan biri veya ikisi eksikse kötü rüyalar görür. Parası olmayanın dostu, itibarı da olmuyor Ragıp. Varsa herkes seninle merhaba eder, yoksa selâm bile vermezler, maalesef dünya böyle! Ne hikmeti var tam bilemezsek de Rabbim böyle yaratmış. İmtihan dünyası.

 

Kıymetli evlâdım, bu hususta başka bir diyeceğim yok, selâm eder, gözlerinden öperim. Muallimlerine, arkadaşlarına da ayrı ayrı selâm ederim. Anan, hemşirelerin ve bütün konu komşu cümlesinin de selâmı var...

 

Mektubuma nihayet vermeden en mühim haberimi de yazayım. Hemen heyecanlanma! Seni köyden Ahmet Ağanın en küçük kerimesiyle nişanladık. Zaten Ahmet Ağa, okumanı pek istiyordu. Orta mektebi bitirdiğinde, bir gün caminin önünde kara kara düşünürken yanıma geldi. “Hocam ne üzülürsün öyle? Tarlayı biçemedin de karın altında mı kaldı, yoksa kuzuların mı dağda kayboldu?” Ben de seni bir mektebe yazdıramadığımı söylemiştim ki çok üzüldü ve biraz da sitem etmişti. “O uşağı okut Hocam! Sakın param-maram yok deme! Sıkıştığında ben yardım ederim. O, okumalı…” deyip bütün endişelerimi almıştı. Gerçi ona ihtiyaç bırakmadın, leyli kazandın, bize de yük olmadın elhamdülillah. Cenâb-ı Allah, muvaffak-un-bilhayr eylesin.

 

Ne diyordum? İşte o seni çok seven Ahmet Ağanın küçük kerimesiyle nişanladık. Nişan dediğin de dünürcüler gidip gelmedi. Sadece bir şerbet içtik, o kadar. Sana biraz da para gönderiyorum. Şubat, onbeş tatile geldiğinde kardeşlerine bir şeyler alırsın. Dışarıdan gelenin parası var mı, yok mu kimse düşünmez. Hem refikan olacak gelinimize de ufak da olsa eşarp, yazma, mendil, hırka gibi bir hediye de alırsın. Köylük yerinde kıymetlidir böyle şeyler.

 

Benim askerliğim, talebelik senelerim parasızlıkla geçti. Elhamdülillah, hiç şikâyetçi olmadım ama ne demek olduğunu bilirim. Şimdi elli lira sana, elli de Abdülkadir’e postaya verdim. Öbür ay başında ise daha fazla olur inşallah.

 

“Hayırlı ve mübarek olsun…” Tekrar selâm eder, gözlerinden öperim. Ha az daha unutuyordum İd’den Aysen Bibin, Asiye ve Hanım Ablalarının, Hasan Dayının ayrı ayrı selâmları var. Eve girer girmez önce senden havadis soruyorlar. “O bizim evladımız, çok razıyız. Kaç sene yanımızda kaldı, hiç bizi üzmedi…” diyorlar, ben de memnun oluyorum tabii.

 

Soranlara da selâmlarımı söyle. Başka diyeceğim yoktur. Acele mektup beklerim. Baki selâm.

 

Rahime bacın, Mehmed Zeki’nin elini çizmek istedi müsaade ettim. Yani “ellerinden öpüyorlarmış” demek istiyorlar... El-Hakir Hafız Lütfü

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.