"Rahat yaşama fikri köyleri yok etmeye doğru gidiyor!"

A -
A +
"Öyle düşünmekte haklısınız. Kendi tabiiliği içinde serpilen baharı, her şeyimizi kaybediyoruz tek tek..."
 
Kar tanesi bize yaşadıklarını şöyle anlatırdı:
-Peşimiz sıra sayılamayacak kadar yağmur damlası kar olup uçmaya başladık. Yeryüzündeyken birazcık ağırdım. Oysa şimdi çok daha hafifim. Saman gibi savruluyordum. Üstelik soğuk kışın tesirini pek de hissetmiyorum. Daha doğrusu soğuk benden bir parçaydı. Bir sürü arkadaşımla süzüle süzüle aşağılara iniyordum. Yeryüzüne yaklaştıkça her şey daha iyi beliriyordu... Rüzgâr beni bu pencereye doğru uçurdu. Senin elini görünce bana uzanmış bir dost eli olduğunu anladım... Sözün burasında, kar tanesi birdenbire susuverdi. Baktım ki kar taneciği bir damla su oluvermiş.
- Ama Hocam biz, her şey benim olsun sevdasıyla o kadar gözümüzü kararttık ve o kadar aşırıya gittik ki, ruhlarımızı gıdasız hâle getirdik. Maneviyatımızın üzerini toprakla kaplamakta cinnet derecesinde bir çaba gösterdik. Netice ortada… Toprağa basmadan, ufku seyre koyulmadan, göğe bakmadan, bahar coşkusunu ruhunda yaşamadan yetişen çocukların memleketi olduk. Ruhlarımızı ihmal etmiş bir toplum, fıtratından kaçan bir korku ile bulduğumuz boşluğa, bir yerlere sığınıyoruz. Ancak bunu yaparken de aslını ne olduğunu bilmiyor, onu tahrip etmekten, kirletmekten ve ona, azgınlaşan hazları için kullanıp atacağı bir şey muamelesi yapmaktan imtina etmiyoruz. Bizim yatacak yerimiz yok.
- Öyle düşünmekte haklısınız. Kendi tabiiliği içinde serpilen baharı, her şeyimizi kaybediyoruz tek tek. Canavarlaşan insanoğlu; kendi alanında işlediği şenaatle yetinmiyor, sınırlarından taşıyor ve habis bir illet gibi dağlara, ovalara, kırlara, ırmaklara sirayet ediyor. Nitekim rahat yaşama fikri; şehirleri azmanlaştırarak köyleri de yok etmeye doğru gidiyor. Bu da kıyametin alametlerinden biri ama görecek gözler nerede?
- Hep menfaat, menfaat…
- Artık büyük şehirlerde, tabiatın kendi kendine işleyen zamanı yok olup gitmiştir. Oraların sakinleri; baharı idrak etme talihinden yoksun bir bedbaht durumundadır. O yüzden erdiği her mevsim, onun için, bitmek tükenmek bilmeyen şikâyet ve sızlanma bahanesidir. Kışın soğuktan, baharda polenden, yazın sıcaktan, sonbaharda hercai havalardan şikâyet eder durur utanmadan. Henüz baharın başlangıcında sokaklar, caddeler boyunca yürüyen birinin cam, metal levha kaplamalı zevksiz betonlar ve asfaltta kızgınlaşan havada bunalması, bir sitenin beton ihata duvarlarından sarkan lavanta çiçeklerini sevinçle koklamaya kalktığında, ciğerlerine egzoz çekmek durumunda kalması karşısında, içine düşeceği bedbinliği siz hesap edin. Üstelik caddenin bir yanındaki kaldırımda sıralanan yetişkin ıhlamur ve akasya ağaçlarının, inşası bitmek üzere olan binadaki dükkânların önü açılsın diye, güpegündüz kesilmesine şahit olmuşsa…
- Nankörüz Hocam, nankör!
DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.