Bitirimlerin müdavimi hızlı bir gençlik dönemim oldu çevremin tesiriyle, aklıma geldikçe yüzüm kızarıyor!..
“Keyifli uykusuz…” ifadesini ilk defa duymuş, anneliğin candan yapılan fedakârlığını özetlediğini anlamış, tebessüm etmiştim.
Sayılı günler ne de çabuk geçiyordu. Bir gün derin bir uykudan uyandığımda yanı başımda nur topu gibi bir bebeğin ciyak, ciyak ağladığını gördüm. İlk annelik hislerim nasıl da tavan yapmış, kabına sığmaz olmuştu.
Anne olunca huzur ve saadetin büyük şeylerde değil, minik anlarda gizli olduğunu anlamaya başladım. Aklıma gelebilecek hiçbir şeyi bebeğimin bir gülüşüne değişemezdim. O gülüş, beni dünyadaki en mesut insan yapmaya yeter, bütün endişelerimi alıp götürürdü.
İçimdeki nihayetsiz kuvvetin farkına varabilmek apayrı bir şeydi. Uykusuz geçen onca geceden sonra bile gün içinde bebeğimin bütün ihtiyaçlarını karşılamak için enerji bulabildiğimi fark ediyordum. Uykusuz kalmak bana artık bir fedakârlık gibi gelmez, günlük rutinimizin bir parçası sayıyordum. Bazen kendime vakit ayıramamak ve yeterince dinlenememekten yakınsam yine de anneliği hiçbir şeye değişmezdim. Dünyayı bebeğim için daha iyi bir yer hâline getirmek istiyordum sadece. Onu bütün kötülüklere karşı korumak için mücadele edecek kadar güçlü kuvvetli hissediyordum kendimi.
***
Her şeyi hep sırasıyla ve olması gerektiği gibi yaptım. Akışın dışına çıkmadım. Modern ve hızlı yaşasam da aslında iyi bir çocuk sayılırdım. Bitirimlerin müdavimi hızlı bir gençlik dönemim oldu çevremin tesiriyle, aklıma geldikçe yüzüm kızarıyor. Sadık bir hanımefendi, şimdi de iyi bir anne olmak istiyordum. Kolay, yormayan, aklı başında bir anne... Muvaffak olmak zordu bu devirde. İlk kez anne olmakla hayatım üç yüz altmış derece değişmişti. Ya da bana öyle geliyordu. Artık hayat basamaklarını atlayarak çıkmaya başlamıştım.
Elimde olmadan çıktım işte. Bir olmadan. İki koca ya da ufak gün geçti gitti ömrümden. Fark etmedim bile. Gün dediğin basamak. Bir, iki, üç... Derken dur durak bilmeden tırmanıyordum hayat merdivenlerini tek tek. Şimdi iniyor muyum, bilmiyorum. Bir, iki, üç... Akıbetimin nasıl olacağını hiç bilmiyorum.
***
Kelimelerin sihirli tesiri oluyormuş meğer. Yazdıklarım boşa gitmemişti. Tanju ne edip edip geç saatlerde de olsa eve geliyordu. Geliyordu da yorgun argın bir pelte gibi bir kenara ilişiyor, uykusunu almadan yine kalkıp yollara düşüyordu. Biricik evladımız Nefise Naz’la haftalar, hatta aylar desem de yalan olmaz, neredeyse karşılaşamıyorlardı. İhtiyaçlarımızı asgariye indirmemize rağmen borçları bir türlü bitiremiyorduk. Onun için her ikimiz de imkânlarımızı zorluyor daha fazla çalışıyorduk. Ne yapıp ettiysek de alacak verecek dengesini kuramıyor, gelir giderimizi denkleştiremiyorduk.
Tanju: “İlave bir iş daha buldum…” deyip evden çıkıyordu. “Bugün kal” desem, hemen “Borçları kim ödeyecek?” diyor, haklı olarak sözümü kesiyordu. Bu hengamede hafta sonlarımız da elimizden hepten uçup gitti. DEVAMI YARIN